Quantcast
Channel: Yazı Dizileri –Çiftlik Dergisi
Viewing all 28 articles
Browse latest View live

Türk Tavukçuluğunun Gözdelerinden ŞEN TAVUK

$
0
0

TÜRK TAVUKÇULUK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİNDE BÜYÜK EMEĞİ GEÇEN ŞEN TAVUK

VE HAŞİM GÜRDAMAR

EN%20P~1

İlk Kuluçkahane ve “Şenpiliç”in Doğuşu

 

Şen Tavuk,İstanbul Gebze’de broyler yetiştirerek işe başlamıştır. Ardından tavukçuluğun birinci adımı olan damızlık yetiştirmeye geçilmiştir. Gebze Şekerpınar’da kurulan ilk damızlık çiftliğinden sonra işler hızla büyümüş ve ilk kuluçkahane kurulmuştur. Haşim Gürdamar işin sistemli bir şekilde büyümesi içinentegrasyona gitmek gerektiğini görerek,kesimhane yatırımınıplanlanmaya başlamıştır. Bu süreçte ortaklar arasında haksızlık yaşanmaması için yeni bir oluşum ihtiyacı duyulmuş ve böylece 1988 yılında “Şenpiliç” kurulmuştur.

 

Bir süre sonra Şen Tavuk,Şenpiliç bünyesine dahil olmuştur. İki şirket birleşmiş ve ortakların payları yeniden düzenlenmiştir.

 

Haşim Gürdamar, tüm zamanını ve enerjisini Şenpiliç’i büyütmeye harcamıştır. 1992 yılında Şenpiliç’in ilk kesimhanesi Adapazarı, Geyve Ali Fuat Paşa’da faaliyete geçmiş, kuluçkahane de Adapazarı’na taşınmıştır.

 

Haşim Gürdamar: “Her başarı uğraşarak olur. Başarabilmek için önce fırsat çıkacak önünüze, ama siz de bunu değerlendirecek performansta olacaksınız.”

1980'Lİ YILLARIN BAŞINDA TOPLANAN DAMIZLIKÇI KURULUŞLARIN TAMBİLCİLERİ sÖĞÜTLÜÇEŞME'DE PAK TAVUK İŞLETMESİNDE TOPLANTIDA (Soldan:Şen Tavuktan Haşim Gürpınar,Tok Tavuk Bülban bey,Hür Holding Tahir Perek, Hollandalı damızlık  uzmanı,Pak Tavuk Yedvard  Bozacıyan    ,Ar Tavuk Mehmet Ülker ve Ayakta Pak Tavuktan Şaban Daştan (Fto;Çiftlik Dergisi Arşivi)

1980’Lİ YILLARIN BAŞINDA TOPLANAN DAMIZLIKÇI KURULUŞLARIN TEMSİLCİLERİ SÖĞÜTLÜÇEŞME’DE PAK TAVUK İŞLETMESİNDE TOPLANTIDA
(Soldan:Şen Tavuktan Haşim Gürpınar,Tok Tavuk Bülban bey,Hür Holding Tahir Perek, Hollandalı damızlık uzmanı,Pak Tavuk Yedvard Bozacıyan ,Ar Tavuk Mehmet Ülker ve Ayakta Pak Tavuktan Şaban Daştan (Foto;Çiftlik Dergisi Arşivi)

Tüm kazancı yatırıma dönüştüren Haşim Gürdamar, dünyada ve Türkiye’de görülen hızlı değişimin farkında olarak, sanayide küçüklerin yaşama şansının çok olmadığını gördüğü için stratejik olarak sürekli büyümeyi ve entegrasyonu geliştirmeyi hedeflemiştir. Özellikle maliyet avantajı elde edeceği alanlara odaklanarak yatırımlarını buna göre planlamıştır. Böylece, entegrasyonun önemli bir adımı olan yem fabrikaları coğrafi olarak yetiştirme çiftliklerinin yoğunlaştığı bölgelerde faaliyete geçmiştir.

 

Daha sonra Avrupa Birliği standartlarındaki Türkiye’nin en modern kesimhanelerinden biri olan Söğütlü Fabrikası devreye girmiştir. Türkiye’de aynı dönemde faaliyete geçen birçok tavuk markasının zamanla yok olduğu sektörde Şenpiliç, Haşim Gürdamar ve ekibinin planlı yönetimi ile istikrarlı ve sağlam bir şekilde büyümüştür. Böylelikle, markaya ait depoların da ağırlıkta olmasıyla kendi dağıtım sistemini kuran Şenpiliç, büyümeyi garantilemiştir.

 

Haşim Gürdamar: “Bir işi yaparken başkasının yaptığından iyi yapacaksın, daha ucuza mal edeceksin, çünkü tüketici senden daha iyisini daha ucuza bekliyor. Bunu nasıl yapabilirsin? Kılı kırk yararak yapabilirsin.Hem aklını hem yüreğini koyarak yapabilirsin.”

 

Şenpiliç’i 34 yılda Türkiye’nin en büyük 100 sanayi kuruluşundan biri haline getiren şirketin kurucusu ve Onursal Başkanı Haşim Gürdamar, artık yönetimi çocuklarına devretmiştir. Kışın Caddebostan’daki evinde, yaz aylarında ise Tuzla’daki yazlığında mütevazi bir yaşam süren Gürdamar, haftanın birkaç günü Şenpiliç Merkez Ofisi’ne gelerek gelişmeleri takip etmekte ve yöneticilere destek olmaktadır.

 

ipek üsütündağ

 

1978 – Haşim Gürdamar ve 5 arkadaşı tarafından Şen Tavuk’un kuruluşu

 

1980 – Gebze Şekerpınar’da ilk damızlık çiftliğinin kuruluşu

 

1982 – Gebze Şekerpınar’da ilk kuluçkahanenin faaliyete geçmesi

 

1983 – 14 Ocak’ta kuluçkahaneden ilk civcivlerin çıkması

 

1985 – Gebze Şekerpınar broyler çiftliğinin damızlık çiftliğine dönüşmesi

 

1988 – İkinci damızlık çiftliğinin Orhanlı’da kuruluşu

 

1988 – Şenpiliç’in kuruluşu ve Şen Tavuk ile Şenpiliç’in birleşmesi

 

1992 – Ali Fuat Paşa Kesimhanesi’nin Sakarya’da kuruluşu

 

1994 – Üçüncü damızlık çiftliğinin Sakarya İkizce’de kuruluşu

 

1996 – Dördüncü damızlık çiftliğinin Sakarya Alandüzü’nde kuruluşu

 

1997 – Adliye Yem Fabrikası’nın faaliyete geçmesi

 

2004 – Söğütlü Kesimhanesi’nin 1.hattının faaliyete geçmesi

 

2007 – Hububat Depolama Tesisi’nin faaliyete geçmesi

 

2008 – Söğütlü Sıcak Hat İleri İşlem Tesisi’nin faaliyete geçmesi

 

2009 – Şenpiliç Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin açılışı

 

2010 – Hendek Yem Fabrikası’nın faaliyete geçmesi

 

2011 – İkinci kuluçkahanenin Sakarya Sarıköy’de faaliyete geçmesi

 

2011 – Söğütlü Kesimhanesi’nin 2.hattının faaliyete geçmesi

 

Türkiye’nin “En büyük ilk 100 sanayi kuruluşu” içinde yer alan Şenpiliç; güçlü sermaye yapısı, 37 yıla yakın deneyimi ve her biri alanında ihtisas sahibi yaklaşık 2.000 kişilik uzman kadrosuyla Türkiye beyaz et sektörünün en güçlü ve saygın kurumlarından biridir.

34668

1978 yılında mütevazı bir broiler çiftliği ile faaliyetlerine başlayan Şenpiliç bugün;

 

24 damızlık çiftlik,

2 kuluçkahane,

2 yem fabrikası,

en ileri teknoloji ile donatılmış Söğütlü Kesimhanesi ile “Türkiye’nin en büyük ilk üç entegre tavuk eti üreticisi” arasında yer almaktadır.

Yılda 109.8 milyon adet piliç üretim kapasitesine sahip Şenpiliç, şu anda tevsii yatırımında olan ve 2014 yılının başında faaliyetlerine başlayacak Ali Fuat Paşa Kesimhanesi ile üretim kapasitesini yılda 170 milyon adet pilice yükseltmeyi hedeflemektedir. Kaliteden ödün vermeden tüketici memnuniyetini sürekli kılmayı temel ilke edinen Şenpiliç’in Sakarya’da bulunan üretim tesisleri ise yıllık 205 bin ton piliç eti üretim kapasitesine sahiptir.

 

Önce “Gıda Güvenliği

 

Şenpiliç için “gıda güvenliği” her şeyden önce gelir. Bu sebeple, kurulduğu ilk günden itibaren her geçen gün gelişen yeni üretim teknolojilerine yatırım yaparak, üretimden dağıtıma tüm süreçlerde tüketicilerine “sağlıklı ve güvenilir beyaz et” sunmaya özen göstermektedir. Üretimin, damızlık çiftliklerinden başlayıp, son tüketiciye ulaşana kadar geçen bütün aşamalarında her zaman aynı titizlik ve disiplin gösterilmektedir.

 

ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi şartlarında üretim yapan Şenpiliç Söğütlü Kesimhanesi; Avrupa Birliği’ne İhracat Yapabilecek Tesis Ön İzin Sertifikası’yla birlikte, TSE ‘den HACCP 13001 Belgesi alan “Türkiye’deki ilk piliç kesimhanesi”dir.

 

Şenpiliç tesislerinde Avrupa Birliği standartlarında teknolojik ve hijyenik koşullarda üretilen piliç eti ürünlerinin tamamının satışı da tüm Türkiye’de Şenpiliç’in kendi dağıtım kanallarıyla gerçekleştirilmektedir.

 

Tüm operasyonunu profesyonel kadrosuyla İstanbul’da bulunan genel müdürlüğünden yürüten Şenpiliç’in, genel merkez dahil 3’ü İstanbul’da, 2’si İzmir’de olmak üzere Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Karabük, Konya, İzmit, Lüleburgaz, Muğla ve Samsun’da Bölge Müdürlükleri bulunmaktadır.

 

Türkiye ve yakın coğrafyada “lider piliç markası” olma vizyonu ile çalışmalarına son hızla devam eden Şenpiliç’in misyonu ise; lezzetli olduğu kadar “kaliteli ve sağlıklı” ürünlerle tüketicilerin doğru beslenmesine katkıda bulunmak, sürdürülebilirlik anlayışıyla faaliyetlerini çevreye duyarlı olarak sürdürmek ve tüm paydaşları için “iyi bir iş ortağı” olmaktır.

 

 

1978 yılında mütevazi bir broyler çiftliği ile faaliyete başlayan Şenpiliç bugün;

 

24 damızlık çiftliği,

2 kuluçkahanesi,

2 yem fabrikası,

En ileri teknolojiyle donatılmış Söğütlü Kesimhanesi ile Türkiye’nin en büyük ilk üç entegre piliiç eti üreticisi arasında yer almaktadır.

 

kurumsal_yeni_1

 

Haşim Gürdamar, bugün Türkiye’nin en büyük ilk 100 sanayi kuruluşu içinde yer alan Şenpiliç’in kurucusudur.

 

 

“Oğlum korkma… Balık bile büyük denizde büyür.”

 

1932 yılında, Erzincan Kemaliye’ye bağlı bir dağ köyü olan Apcağa Köyü’nde dünyaya gelen Haşim Gürdamar, beş kardeşin en küçüğüdür. Henüz iki yaşındayken ne yazık ki babasını kaybeden Gürdamar, bu acı olayın üzerine İstanbul’a yerleşip, küçük bir bakkal dükkânının sahibi olan abilerinin yanına gelerek İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiş, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur.

 

Haşim Gürdamar, hayat şartları yüzünden gerçekleştiremedikleri okuma hayallerini küçük kardeşlerini okutarak yerine getirmeye çalışan ağabeylerinin fedakarlıkları için Şenpiliç’in bugün geldiği noktayı: “Bu sadece benim başarım değil, aile dayanışmasının en güzel örneğidir” şeklinde tanımlamaktadır.

 

Orta, lise ve üniversite döneminde çalıştığı bakkal dükkânında, insan ilişkilerini, ticaretin ne hayatın ne olduğunu, güven ve güvensizlik kavramlarını öğrenmiş, edindiği onca tecrübe O’nu hayata hazırlamıştır.

 

Başarılı bir lise hayatından sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanan ve yoğun bir eğitimden sonra 1958 yılında İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Gürdamar, diplomasının, üniversite eğitimi boyunca edindiği bilgilerin ve ailesinden öğrendiği ahlaki değerlerin yanında çevresindekilerin kendisine duyduğu güven ve bir büyüğünün kendisine söylediği “Oğlum korkma… Balık bile büyük denizde büyür”cümlesiyle iş hayatına atılmıştır.

 

 

 

İlk olarak Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü’nde mühendis olarak çalışan Haşim Gürdamar, iki sene devlet memuru olarak çalıştığı Karayolları’nda mühendis arkadaşlarının kurduğu kooperatife girmiştir. Yedek subaylığını İstihkam Okulu’nun eğitim taburunda tamamlamış ve askerden dönünce serbest çalışmaya karar vermiştir.

 

Haşim Gürdamar: “Çocukken şöyle düşünürdüm; bana bir büro yapsalar, kasada otursam, paraları toplasam… Ancak şimdi diyorum ki; Hayır… Hayat o değilmiş. Hayat,‘değer yaratmakla’ anlamlı hale geliyormuş.”

 

“Hayat değer yaratmakla anlamlı…”

 

1970li yılların ortalarında taahhüt ve inşaat işlerinin dışında başka bir yatırıma girmek gerektiğini düşünen Gürdamar, o sıralarda hemşerilerinin, devletin de teşvik kredisi vererek desteklediği tavukçuluk kooperatifi kuruyor olmaları ve kendisine ortaklık teklif etmeleriyle tavukçuluk sektörüne adım atmıştır.

 

Tavukçuluk konusunu araştırmaya, fizibilite yapmaya başlayan ve bir süre sonra bu işi kendi başına yapmaya karar veren Gürdamar, yakın birkaç arkadaşıyla birlikte büyük ortak kendisi olacak şekilde 1978 yılında “Şen Tavuk”u kurmuştur. Köy kökenli olmasının getirdiği toprak ve hayvancılığa olan ilgisi bu seçimi yapmasında temel belirleyicilerdir. Daha önce sermaye koyarak girdiği işbirliği devam etmese de, sermayenin yanı sıra enerjisini, bilgisini ve yüreğini koyduğu Şen Tavuk büyümeye başlamıştır.

 

Haşim Gürdamar: “Bir işte başarılı olabilmek için birinin elini taşın altına sokabilmesi, büyük hissedar olması ve kendini tamamen o işe adaması lazım. Kişinin işini kendisinden de önde tutması, fedakârlık etmesi gerekiyor.”

 

 

Haşim Gürdamar’dan Çalışanlarına ve Gençlere Öğütler

 

“Türkiye’de iş hayatı açısından imkânlar bitmez. Gençler çıkıp‘Her şey yapılmış, biz ne yapacağız ki’ demesin. Yeter ki sen bunları yapmak için hazır ol ve kendinden fedakârlık et.”

“Çalışırken önce kendiniz, sonra aileniz, sonra ülkeniz için doğru olan işleri yapın. Zaten kendiniz için doğru olanı yaptığınız zaman ülkeniz için de doğru olanı yapmışsınız demektir.”

“Tasarruf etmeyi bilmek gerekir. Yani;hem herkesten iyisini, ucuza yapacaksın, hem tasarruf edeceksin. Kazancın tamamını harcamamak gerekiyor. Bir defa terazinin kefesini kendi lehine çevirirsen, öyle devam eder.”

“İnsan, o işe uygun olduğu zaman başarı gelir. Sadece işi sevmek yetmez. Yaptığınız işin karakterinize ve kafa yapınıza da uyması lazım.Doğru insanı doğru yerde çalıştırmak lazım.”

“Başarının hızlı gelmesini beklememek lazım. Hızlı olursa iyi olur tabii ki… Ama…Başarı çizgisi dimdik değil, istikrarlı bir şekildeyükseliyorsa daha iyi, daha sağlam demektir.”

“Sadece birkaç beyinle bir şirket yönetilemez. Üst yönetimden işçilere kadar herkesin aklıyla hareket etmesi gerekiyor. Kimse kontağı kapatmamalı. ‘Bu işi böyle yapıyorum, ama daha doğrusu var mı’ diye sürekli sorgulamak gerekiyor.”

“Yönetici her konuda bilgi sahibi olmalı. Örneğin; eğer bir fabrika yönetiyorsa, biraz hukuk bilmeli, biraz elektrik bilmeli. Şirket yönetiyorsa da‘insanı’ bilmeli.”

“Bir ürünü, bir hizmeti üretirken sadece üreten yönünden değil, kullanan ve tüketen yönünden de düşünmek en doğrusu olur.”


Türk Tavukçuluk Tarihimizden Kesitler

$
0
0

 

TÜRK TAVUKÇULUK TARİHİ

 

LADES KEMİĞİNİN ORTAYA ÇIKARDIĞI DEV ENTEGRE…

 

ERKAN KONURALP (Fotoğraflar Çiftlik Dergisi arşivi)

 

 

tarama0008

 

 

Bursa’da eskilerin “Etle-kemik” gibi dedikleri iki arkadaş vardı.Bu arkadaşlar öyle birbirlerine yakındılar ki,tüm yöre sakinleri böyle bir arkadaşlağın nasıl olabileceğini kendilerine sürekli sorarlardı.Bu arkadaşlardan birinin adı Sedat Sırrı Sezer ve diğerininki de İsmail Hakkı Yılmaz’dı.Arkadaşlıklarının yakınlığını anlatmak için 1988 yılında kendileri ile yaptığımız sohbetler sırasında hayretler içinde kaldığım bir anektodu sizlere aktarmadan geçemeyeceğim.

 

İsmail Hakkı Yılmaz’ın 1972 yılında çok ama çok sevdiği ve Bursada bir eşinin de bulunmadığı spor Amerikan arabası varmış.Bu arabaya çok ama çok itina gösterirmiş.Bir gün semtte bir arkadaşı Sedat Sırrı  Sezer’e, İsmail Hakkı Yılmaz’a ne kadar sözü geçebileceğini  sorar.Aldığı cevap “Sınırsız” dır.Bunun üzerine arkadaşı “Peki İsmail beyin sahibi olduğu spor arabayı bana satar mısın?” der.Sedat bey hiç ama hiç beklemeden ” Tabi”der.Bunun üzerine “Bana sunu ispatlar mısın?) diye soran arkadaşı ile iddiaya girer.Ertesi gündü arabayı teslim eder.

 

Akşam eve gelen İsmail bey arabasını göremeyince,Evdekilerden Sedat bey tarafından  alındığını  öğrenir.Sonra Sedat bey ile buluştuğunda arabayı sorar,satıldığını öğrenince “Sağlık Olsun”diyerek konuyu kapatır.Daha sonra İsmail bey arabanının devrini yapar.İşte bu iki arkadaşın yakınlığına güzel bir örnek

 

8HGFCT1VNLGR9EM

 

SEDAT BEYİN HOBİSİ TAVUKÇULUK AMA…

 

Sedat Sırrı beyin en büyük tutkusu yani hobisi tavuk beslemek.Böyle olunca da her iki arkadaşın buluşmasında konu döner dolaşır ve  İsmail beye sürekli söylediği tavukçuluk işi devamlı ertelenir.Birgün Sedat bey İsmail bey ile lokantada yemek yedikten sonra eline aldığı “Lades Kemiği” ni uzatır ve “Gel lades tutuşalım’der.Bunun üzerine İsmail bey “Peki tutuşalım da neyine der.?” Bunun üzerine Sedat bey “Kim kaybederse  diğerinin isteğini yerine getirecek” der.Anlaşma yapılır ve lades tutuşulur.Lades’i Sedat bey kazanır ve isteğini söyler “İsmail yeni yeni değer kazanan tavukçuluk işine  bir el atacağız” der.İsmail bey bu teklifi geri çeviremez ve o günden sonra araştırmalar başlar.İşte Hastavuk’un dünyaya geliş hikayesi budur.

 

 

 

Sedat ve İsmail beyler ortaklıklarından sonra  kendilerine büyük katkı sağlayan iki kişi daha vardır.Bunlar Müjdat ve Nejat Sezer. Yani Sedat Sırrı Sezer’in iki çocuğu.Müjdat mesleği gereği Hastavuk firmasının damızlık,teknik ve sağlık işlerinden sorumlu olurken, Nejat Sezer ise Mali konulardan sorumlu olur.

 

Yakın zamanda da İsmail Yılmaz’ın kızı Özlem Yılmaz’da Veteriner Fakültesini bitirip stajını tamamladıktan sonra şirket çalışmalarında görev aldı ve Yönetim Kurulu üyesi oldu.

 

“CEYAR” İSMİ NEREDEN GELİYOR

 

Bilindiği gibi yıllar önce “Dallas” dizisi ile gündeme gelen ve acımasız karekteri ile tanıdığımız “Ceyar” adı sektör tarafından İsmail Yılmaz’a verilir.Bu ismin verilmesindeki en büyük etken ise, İsmail Yılmaz’ın ticarette ödün vermeyen duruşu olarak kabul edilir.Bu ciddiyet olmasaydı Hastavuk gibi bir dünya devi nereden çıkardı?

 

 

 

 

Daha sonraları şirkete genel müdür olarak atanan Şahin Özdemir kuruluşun yükselmesinde büyük emeği olur.Şirketin uluslararası düzeye gelmesinde de büyük çalışmalar yapar.

 

Q3Z3CPYLUUR62ZR

 

 

TÜRKİYE’DE TAVUKÇULUK SEKTÖRÜ

 

Türkiye’deki tavukçuluk sektörünün özellikle 1980’li yıllardan itibaren gelişmeye başladığını söyleyen Hastavuk A.Ş Genel Müdürü Şahin Aydemir ise özellikle 2000’li yıllardan sonra Türkiye’de insan sağlığı, hijyen ve izlenebilirlik yöntemleri ile üretim yapan çok az sektörlerden bir tanesi olduklarını anlattı.

 

Artık her bir alıcının tükettiği yumurta veya beyaz etin hangi süreçlerden geçtiğini izleyebildiğini ifade eden Aydemir, şunları söyledi: “Bugün sofranızda yediğiniz bir yumurta veya etin geriye dönük izlenebilirlik süreci içerisinde, size gelmeden önce hangi sürelerden geçtiğini, hangi tür yemler yediğini, her şeyini görebilme şansınız var. Bunu her tüketicinin rahatlıkla izleme şansı var”

 

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve denetleme birimlerinin bu konuda çok güzel bir sisteme sahip olduklarını belirten Aydemir, sözlerine şöyle devam etti: “Tüm işletmeler bu şekilde denetlenebilmekte. Ondan dolayı Türkiye’deki tavukçuluk sektörü her geçen gün ihracat ivmesini artırmakta ve dünya pazarlarında aranan bir ülke olmaktayız”

10926257_769065393187299_6378793275140312622_o

KAYIT DIŞI ÜRETİM YAPILAMAZ

 

Türkiye’nin tavuk ve tavuk ürünleri ihracatında dünya sıralamasında 7’inci sırada olduğunu ifade eden Aydemir, bunun nedeninin son derece güvenli hayvansal protein üretimi yaptıkları ile ilgili olduğunu söyledi. Hastavuk A.Ş Genel Müdürü Şahin Aydemir konuşmalarını şöyle sürdürdü: “Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer ülkeler bunu izleyebilmekte ve kontrol edebilmekte. Türkiye’deki tavuk ürünleri bundan dolayı tercih edilmektedir. Türkiye’de 2005 yılında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptığı bir yenileme sonrasında, şu an kayıt dışı bir tane dahi yumurta veya bir kilogram et üretebilme şansımız yok. Çünkü Türkiye’deki her kümes Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kayıtlı formundadır.”

 

AÇIKLAMALAR GERÇEĞİ YANSITMIYOR

 

Son günlerde tavuk ve tavuk ürünleri ile ilgili açıklamaların bilim ve gerçeği bilmeyenler tarafından yapıldığını söyleyen Aydemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz bunlarla muhatap bile olmadık. Çünkü günde 3 tane yumurta yumurtladığı söyleniyor. Bilime aykırı. Bir tavuk 26 saatte bir yumurtayı oluşturabilir. Bunun dünyanın hangi yerine giderseniz gidin böyledir. Bunun başka şekilde değiştirilmesi imkanı yoktur.Bunu bilmeden konuşulmamalı”

 

Bugün Türkiye tavukçuluğunun dünya tavukçuluğu ile bir arada olduğunu ifade eden Aydemir, dünyanın birçok ülkesinden Türkiye’deki tavukçuluğa gıpta ile bakıldığını kaydetti.

 

Türkiye’de 1985’li yıllara kadar et ırklarının olmadığını söyleyen Aydemir, sözlerine şöyle devam etti: “Nasıl büyükbaşta sütte et ve süt ırkları ayrıysa, tavukta da et ve yumurta ırkları ayrıdır. Yumurta üreten bir tavuk 4-5 ayda büyür, et üreten bir tavuk 40 günde büyür. Bir kişiye doğmuş bir günlük civciv verelim, evinizdeki balkon ya da bahçede doğal yemlerle besleyin. Bakın 40 günde 2, 2.5 kilogram olacaktır. Çünkü hayvanın özelliği budur. Bunu bilmeyen insanlar kendince konuşuyor. Bilimsel olarak da zaten dünyada böyle bir şey, bunu yapabilmiş bir ülke, yapabilmiş bir bilim adamı da yok.”

 

FO4Y3EQ1Y2T31VM

 

Yumurtanın çocuk, kadın veya erkek sağlığı için en önemli hayvansal proteinlerden biri olduğunu kaydeden Aydemir, konuşmalarını şöyle sürdürdü: “Düzenli tüketimlerde kadınlarda meme kanseri riskini azaltıyor. Kalp krizi riskini azaltıyor, çocuklarda beyin hücrelerinin daha çok gelişmesini sağlıyor. Bugün Amerika’daki kişi başı yumurta tüketimi 256, Avrupa’daki tüketim 280 adettir. Türkiye’de ise hâla 140 adetlerde. Gelişmek istiyorsak biz bunları artırmak zorundayız. Çünkü hayvansal protein, kolinle beraber beyin hücreleri ve insanların gelişimini sağlıyor. Bugün toplantıya katılan kişilerin yüzde 90’ını Türkiye’deki yumurta üreticileri oluşturuyor. Hepimiz sağlığımızı, çocuklarımızın sağlığını düşünüyoruz. Buradaki yumurta üreticilerinin her biri kendi çocuklarına yediremeyeceği bir ürünü kimsenin çocuğuna yediremez. Ama maalesef gıda terörü önleyicisi adı altında insanlar bilmeden veya konunun derinliğine girmeden, hiçbir bilimsel temele dayanmadan konuşuyorlar.”

 

Son günlerde tartışılan konuların ‘mesnetsiz iftiralar’ olduğunu belirten Aydemir, şöyle konuştu: “Bugün Türkiye’de yanıltıcı reklam bile suç iken insanların sağlığı ile oynayan yanlış haber vermek veya yanlış yönlendirmeler tamamen suçtur. Hukuki olarak bu konuda gerekli dava açıldı ve hukuki mecralarda o kişilerle görüşeceğiz”

 

 

 

DÜNYA İHRACATINDA 7’NCİ SIRADAYIZ

 

Türkiye’de gıda savunuculuğu adı altında politikalar yapanların gıda terörü yaptığını savunan Aydemir, doğruları konuşarak ileri gitmek zorunda olduklarını söyledi.

 

Türkiye’de bir yılda 13.5 milyar yumurta üretildiğini kaydeden Aydemir, şöyle konuştu: “Bugün itibari ile Türkiye’de 1 milyon 800 bin ton beyaz et üretilmektedir. Yumurta üretiminde dünya sıralamasında 11’inci, dünya ihracatında 7’inci sıradayız. Her geçen gün Türkiye’deki yumurta, tavuk, tavuk ürünleri üretim kalitesinden dolayı ihracat ivmesi atarak gitmektedir. Bu yıl 1 milyar dolar ihracat hedefimiz var”

 

2015 yılında 3 milyar dolar ihracat hedeflediklerini söyleyen Aydemir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarım sektörü olarak 14 milyar dolar ihracatın yüzde 8’ini sadece bu sektör yapmaktadır. Cari açığı kapatabilen en önemli sektörlerden biriyiz. Türkiye’nin her yöresinden 35 ülkeye ihracat yapılıyor”

 

AB ÜLKELERİNE İHRACATI BAŞLAYACAK

 

Üç hafta önce Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına resmi talep geldiğini söyleyen Aydemir, bağlantıların yapıldığı ve ihracatın başlayacağını belirtti.

 

AB ülkelerinin dünyadaki ithalat sıralamasında ilk 4’lerde olduğunu kaydeden Aydemir, sözlerini şöyle tamamladı: “Dünyadaki en büyük ithalatçılardan bir tanesi Almanya’dır. Almanya’da yaşayan Türkler nedeniyle çok ciddi talep vardır. Hollanda, İngiltere, Fransa gibi birçok ülkeye beyaz işlenmiş ürünleri ihraç edildi. Bu anlamda o kadar büyük bir talep var ki Türkiye bu pazara girdiği zaman diğer ülkeleri pazardan hemen egale ediyor. Türkiye’nin en büyük özelliği girdiği her ülkede ürün kalitesi ile hemen birinci sıraya çıkıyor. Bugün ihracat yaptığımız ülkelerde Türk ürünleri Brezilya, Amerika, Arjantin’in ürünlerinden daha pahalı satılıyor, daha kaliteli olduğu için”

 

 

HasTavuk Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubunun Başkanı Sayın Müjdat Sezer,

HasTavuk Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubunun Başkanı Sayın Müjdat Sezer,

 

 

DÜNYA MÜKEMMELLİK ÖDÜLÜ

 

1972 yılında Sedat Sırrı Sezer ve İsmail Hakkı Yılmaz tarafından Bursa merkezli kurulan HasTavuk, damızlık yumurtadan, yumurtalık ve etlik civcive, yarkadan yem üretimine kadar tavukçuluğun her alanında faaliyet göstermektedir. Dünya ve Türkiye pazarlarında performans ivmesi her geçen gün yükselen, çalışmalarında günlük düşünmediğini faaliyetleri ile kanıtlayan, kurum kimliğini kazanmış, kalite sistem ve arge çalışmalarıyla her gün biraz daha ilerleyen, çevreye duyarlı HasTavuk;  Kalitesi ve üstün başarılarıyla “Dünya Mükemmellik Ödülü”ne defalarca layık gösterilen firma olmuştur. Sektöründe en çok ihracat yapan firma olmasıyla, ekonomiye kattığı değerlerle devlet kurum ve kuruluşları tarafından ödüllendirilmiştir.

 

Ayrıca kurumsallaşma sürecinde profesyonelleşmeyi en kısa sürede gerçekleştirmesi sebebiyle Türkiye’nin en başarılı 4 firması arasında gösterilmiştir.

 

 

 

Kurulduğu günden itibaren sürekli gelişen, teknolojiye ayak uyduran ve sektörü yakından takip ederek gelişimine katkıda bulunan HasTavuk; Deneyim ve sahip olduğu tecrübesi ile hiç girilmeyen pazarlara girerek, sektöründe en fazla ihracat yaparak ve bir ürünün bir ülkeye ilk ihracatını gerçekleştirerek sektörde öncü firma olmanın haklı gururunu taşımaktadır. Yurtiçi ve yurtdışı fuarlarda sektörün ve ülkenin en önemli tanıtım temsilcilerinden biri olan HasTavuk; dünyanın bir çok ülkesine ihracat yapan Türkiye ve Avrupa’nın tek çatı altında en büyük kuluçka kapasitesine sahip Türk damızlıkçı firmasıdır.

 

Türkiye’nin bir çok noktasında birbirinden bağımsız ve ari bölgelerde kurulu modern tesisleri, sahip olduğu ürün çeşitliliği, hijyen ve kalite felsefesinden ödün vermeden sektöründe öncü marka olarak gelişimini sürdüren, bugünkü tavukçuluk endüstrisinin gelişimi için üzerine düşeni yapmaktadır.

 

HasTavuk, taşıdığı vizyonu, sahip olduğu değerleri, altyapısı, tesisleri, teknolojisi, kalitesi, sosyal projeleri, profesyonel ve deneyimli insan kaynakları ile yaratmış olduğu farklılıkla sektörüne önderlik etmektedir.

10379995_993016020731873_6783671024235974973_o

Gerçekleştirmiş olduğu sosyal sorumluluk projeleriyle de üzerine düşen sosyal görevleri yerine getiren HasTavuk, sektöründe, hak ettiği konumu güçlendirmeye devam etmektedir.   Toplumsal Sorumluluk çerçevesinde yapılan bazı çalışmalar:

 

Her yıl tesislerin bulunduğu il, ilçe ve köylerde ağaçlandırma etkinlikleri yapmak, Maddi durumu olmayan başarılı çocuklara burs olanakları sağlamak, Dar gelirli vatandaşların sünnet olacak çocukları için toplu sünnet imkanı sağlamak, Sağlık problemi olan dar gelirlilere tedavi desteği vermek, Sektörel toplantı ve seminerler düzenlemek, Tarım arazileri etkin kullanımı için köylü bilinçlendirme eğitimleri yapmak, Özel sektör ve üniversite iş birliği ile proje çalışmaları yapmak, Yurtiçi ve yurtdışı fuarlar düzenlemek, Toplumda tüketimi arttırıcı çalışmalar yapmak,  Müşteri, üretici ve stajyerlere yönelik HasTavuk Okulu’nda eğitim çalışmaları yapmak, Yasaklı olan çıkma tavuğun (salam, sosis, sucuk ve..) değerlendirilmesi ile İlgili çalışmalar yaparak ekonomiye nasıl katkı sağlanacağı konusunda müşterileri ve üreticileri bilinçlendirmek, Yumurtacı, beyaz etçi birlikleri ve bakanlıkla birlikte, hayvansal ürünlerin tüketimini arttırmaya yönelik kampanya ve projelerin hazırlanması, hayata geçirilmesine yönelik çalışmaları yapmak, Sektöre ve ülke ekonomisine katkı sağlama amaçlı müşterileri ve üreticileri bilinçlendirme çalışmaları yapmaktadır.   Ödüller ve Sertifikalar   Dünyanın en büyük damızlıkçı firmalarından biri olan HasTavuk, üretim aşamasından, ürünlerin müşteriye sevkine, civcivlerin gelişimlerinin takibine kadar verdiği destekle, elde edilecek ırklardan tam verim alınmasını sağlamaktadır.

 

Halkla İlişkiler Uzmanı Bircan Balaban özkan

Halkla İlişkiler Uzmanı Bircan Balaban özkan

 

 

 

Müşteri memnuniyeti ve kaliteli ırklarla sektöründeki başarısını aldığı kalite ve başarı ödülleriyle tescillemektedir.

HasTavuk, kalitesi ve üstün başarısıyla Dünya Mükemmellik Ödülü’nü defalarca Türkiye’ye kazandırmış tek firmadır.

Üniversite ve kamu kuruluşlarıyla gerçekleştirdiği proje çalışmaları sonucunda sektöre ve ülke ekonomisine kazandırdığı değerler nedeniyle defalarca ödüllendirilmiştir.

Deneyim ve sahip olduğu tecrübesi ile hiç girilmeyen pazarlara girerek, sektöründe en fazla ihracat yapan, bir ürünün bir ülkeye ilk ihracatını gerçekleştiren, sektörde ipi göğüsleyen bir firma olmanın haklı gururunu taşımaktadır.   Kalite Yönetimi   Rekabetin öne çıktığı, firmaların gerek teknoloji gerek kalifiye işgücü ve gerekse hizmet kalitesi yönünde farklılık yaratma çabası içinde olduğu bir düzende; sürekli ilerlemek, değişime en kısa sürede ayak uydurabilmek ve büyümek önemli bir faktör. Toplam Kalite felsefesi içerisinde sektöründeki yerini korumak ve rekabet gücünü arttırmak için çeşitli yatırımlar ve değişiklikler yapan, sektöründe çeşitli başarılara imzasını atan HasTavuk; kalite yönetimi ve kurumsallaşma yönlerindeki farklılığını, aldığı “Başarı Ödülü” ile bir kez daha ortaya koymuştur. Organizasyon yapısı, yönetim kadrosu, tavukçuluk alanındaki teknolojik altyapısı ile; giriştiği yatırımların, planlı büyümenin ve değişimin firmalar için zor ancak bir o kadar da gerekli olduğunu bilen HasTavuk; kurumsal firma olma yolunda çok kısa zamanda istikrarlı ve sağlam adımlar atmış, profesyonel bir yönetim sistemi benimsemiştir. HasTavuk’ta kalite yönetimi; tüm şirket çalışanları ve yönetim tarafından benimsenmiş, sistemin devamlılığı ve gelişimi için ilk şart olduğu kavranmıştır. Bu bilinçle HasTavuk, bilgi ve tecrübelerini kullanarak, gelişmeleri takip ederek metot ve yöntemlerini belirlemektedir. Kalite sistemi, günümüzde yaşanılan hızlı gelişim ve değişime paralel olarak bir yönetim yaklaşımı halini almıştır. Bu bilinç ve yaklaşımı kendisine ilke edinen HasTavuk A.Ş. bünyesindeki uzman kadrosunu ve tecrübesini çağın gerektirdiği yenilikler ile sentezleyerek bugünkü haline gelmiştir.

 

Uzman Görüşü: Altı Haftada 40 Gramdan 2,5 Kiloya

$
0
0

“BESD-BİR Uzman Görüşleri 1: Altı Haftada 40 Gramdan 2,5 Kiloya”

Prof. Dr. Ahmet Ergün

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi, Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü

Hayvan Besleme ve Beslenme hastalıkları Anabilim Dalı


Broyler

Broyler piliçler çok kısa bir zaman dilimi içerisinde dar alanda kısa sürede tükettikleri yemleri insanlar için önemli çok kaliteli ve ucuz hayvansal protein kaynağı olan ete ve yumurtaya çevirirler.

Broyler olarak isimlendirdiğimiz hayvanlar; yumuşak, esnek ve pürüzsüz dokulu derisi ve göğüs kemiği kıkırdak olan, yumuşak ve kolay pişen gevrek etli ger iki cinsiyetten genç tavuklar olarak tanımlanmaktadır.

Etlik piliç üretimi entegrasyonlarla yapılmaktadır. Entegre tesislerde damızlık kümesler + kuluçkahane + yetiştirme ve bağlantılı kümesler + yem fabrikası + tam yağlı soya üretimi + kesimhane + Rendering + arıtma + nakliye, market ve restoranlar zinciri vardır. Bu kuruluşlar gerçek işletme mantığı ile yönetilirler ve yurt dışı bağlantıları nedeniyle en son bilimsel ve teknolojik düzenlemeleri süratle uygulayabilirler.

Burada kısaca konuyla ilgili temel bilgilerden söz edip bazı kavramları yeni biten bir araştırmamız üzerinden açıklamamızda yarar bulunmaktadır.

Et tipi ticari melez piliçlerin (broyler) 42 günlük ömürleri vardır. Ross 3R187 erkek civcivler ile 2012 Haziran- Temmuz aylarında Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma, Uygulama ve Deneme Çiftliğinde mısır soya temeline dayalı hazırlanan rasyonlar ile yaptığımız bir araştırmada kümes ortalaması tablo 1. de özetlenmiştir. Bu 42 günlük süre içerisinde ölüm % 2,5 olmuştur. Piliçlerde ayak problemleri ortaya çıkmamıştır.

Uzman Gorusleri 1 - 1

Bu tablodaki rakamlar üzerinden değerlendirmeler yapmamızda yarar vardır.

  • Kümese 42,64 gr olarak giren erkek civcivler üç haftada 1 kg canlı ağırlığa ulaşabilme kapasitesine sahiplerdir. Bu durumu daha genç ve körpe piliç üretimi şeklinde bir yaklaşımın yakında karşımıza gelmesinin muhtemel olacağı şeklinde de düşünebiliriz.
  • Piliçlerin 35. gündeki canlı ağırlıkları 2,5 kg olabilmektedir.
  • Final ağırlıkları 3.224 kg’a çıkmıştır.
  • Erkek piliçlerde FCR 42 günde 1,6 olarak saptanmıştır.

Bu araştırmada büyüme amaçlı antibiyotik ve hormon kullanımı söz konusu olmamıştır.

Broyler

Tabiatıyla şu noktaya dikkat edilmelidir, bu değerler 200 hayvanla yapılan ve deneme kümeslerinde ulaşılan sonuçlardır. Sahada bu sürede erkek dişi karışık sürülerde ölüm oranı daha fazla olmaktadır ve final canlı ağırlıkları da bu çalışmada elde edilen değerlerin bir miktar gerisinde kalmaktadır. Hızlı kilo alan piliçlerde ani ölümler ve ayak problemlerinin olabileceği genel bir benimsemedir. Bununla birlikte şunu da çok açık ifade edebiliriz, erkek broyler civcivlerin genetik kapasiteleri 42 günde 3.224 kg canlı ağırlığa ulaşabilecek düzeydedir.

Sonuç olarak daha sağlıklı ve daha az yem tüketerek daha fazla canlı ağırlık kazanan piliçler bir yönü ile olumlu bir tablo ortaya koymaktadırlar. Bununla birlikte broyler piliçlerin 42 günde 2 kg canlı ağırlığa ulaşmalarını dahi sindiremeyen bir kesimin bu yeni performans değerlerini benimsemelerini beklemek gereksizi bir iyimserlik olur.

Değişik yönleri ile bu kısa sürede broyler piliçlerin 3.224 kg canlı ağırlığa ulaşmalarını irdeleyerek hormon kullanımı gibi anlamsız bir suçlamaya neden gerek duyulmadığını açıklamaya gayret edeceğiz.

Hayvan materyalini oluşturan piliçler melezleme çalışmalarının başladığı 1950’li yıllarda 6 ayda 1.5 kilo canlı ağırlığa, 1970’ler de 2 ayda 2 kiloya ulaşmaktayken günümüzde erkek civcivlerde 3.224 kg canlı ağırlığa 42 günde çıkılmaktadır.

Bu başarı öncelikle bilimsel çalışmaların ışığında yüksek verim performansına sahip ticari melez civcivlerin elde edilmesi temeline dayanmaktadır.

Hedef 2020’li yıllarda 35 günde 2,5 kg canı ağırlığa daha az yem tüketilerek ulaşılmasıdır.

Tavuk eti üretiminde ulaşılan bu yüksek kaliteye sırasıyla şu gelişmeler etkili olmuştur ve broylerlerdeki gelişmeler şu başlıklar altında devam etmektedir.

a –  Hayvana bağlı faktörler

Tablo 2. Broyler performansında elde edilen iyileşmede genetik ve besleme  çalışmalarının payı;

Uzman Gorusleri 1-2

Yüzdelerden de görüldüğü üzere broyler performansında elde edilen başarıda genetiğin payı çok daha önemli olmaktadır. Ancak genetik yöndeki gelişmelerin hepsi pozitif yönde olmamakta ve bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir. Bunlar arasında;

– Bacak ve iskelet problemleri, rakım, yüksek ısı ve nem, yetersiz havalandırma ve

– Diğer aşırı stres koşullarında fiziksel değişikliklere bağlı olarak mortalitede artış yer almaktadır. Broyler yetiştiriciliğinde son eğilimler ise:

1) Ekonomik hususların dışında hayvan hakları ve hayvan refahı konusunda artan eğilim nedeniyle çevre koşullarına adaptasyon yönünde seleksiyon

2) Yetiştiricilikte maliyeti azaltmak amacıyla multistage selection ile daha karlı üretimin sağlanması

3) Moleküler genetik teknikleri sayesinde devrimsel nitelikte gelişmeler beklenmektedir.

b – Çevre faktörleri

1) Tavukçulukta maliyetin % 65-70’ini yem oluşturur ve büyüme üzerene doğrudan etkilidir.

2) Tedavi ve aşılamalar daha doğru, daha etkili ve daha çabuk yapılabilmektedir.

3) Hayvan Refahı;

4) Çevre kirliliği açısından tehdit oluşturmayacak yetiştirme yöntemleri geliştirilmesidir.

Bilim ve teknikteki bu hızlı gelişmeleri algılamaktan uzak kimi kişilerin konuyu hormon ve antibiyotiğe bağlamaları ve bunu sorumsuzca kamuoyuna yansıtmaları son derece yanlış olmuştur.

En güvenilir hayvansal ürünlerimizin başında gelen tavuk eti, yüksek protein kalitesi, düşük yağ yüzdesi, lezzeti, mükemmel hijyenik ortamlarda kesilmesi ve soframıza geniş bir ürün yelpazesi içinde ulaşması ile övünmeliyiz. Parçalanmış ve pişmiş tavuk etine olan talebin artacağını unutmamalıyız. Türkiye tavukçuluk sektörü bu yanlış ve olumsuz açıklamaları göğüsleyecek ve kısa zaman içerisinde fert başına yıllık 25 kg’lık hedefi yakalayacak, aynı zamanda ihracat da yapabilecek kalite ve güce sahiptir.

Kesimhanelerde canlı piliçlerin % 72’si temizlenmiş karkaslar bütün parçalanmış, çiğ, yarı pişmiş, pişmiş ve ileri işlemlerden geçirilmiş ürünler olarak insan tüketimine sunulmaktadır. Ayrıca ayaklarda tırnakları çekilip, yıkanıp, temizlenip, dondurulduktan sonra Özellikle Çin’e ihraç edilmektedir. 2014 yılının broiler ayak ihracatı 45 bin ton olmuştur.

The post Uzman Görüşü: Altı Haftada 40 Gramdan 2,5 Kiloya appeared first on Çiftlik Dergisi.

Türkiye’de kırsal kalkınma

$
0
0

Zir. Yük. Müh. Osman İnan
osmaninan1985@gmail.com

Türkiye’de Kırsal Kalkınma


YÖK tez taramadan bakıldığında kırsal kalkınma ile ilgili bu hafta yapılan aramada 103’ü yüksek lisans ve 30’u doktora olmak üzere toplamda 133 tez görüntülenmektedir. Yine bu konuda Google akademik üzerinde yapılan aramalarda 10’larca makale, derleme makale mevcut, yine internet üzerinden kitap satışı yapan sitelerde ve yayınevlerinin sitelerinde bulunabilecek 10’ün üzerinde basılı kitap var. Konu çok derin her dönem tartışılmaya devam edecektir, bana yer verilen alanda takdir edersiniz ki konunun her yazımda ana hatlarına değinebileceğim. Okuyabildiğim çalışmalarla ilgili kısa bilgiler vereceğim. Bu yüzden gözden kaçırdığım çok değerli çalışmaları için diğer tüm yazarlardan, akademisyenlerden ve uzmanlardan özür dilerim. Kaynaklarla ve yazımla ilgili eleştirileriniz için mailden ulaşabilirsiniz.

Öncelikle kırsal alan tanımından bahsetmekle yazıya başlamak gerekir. Burada kırsal alan olmak için ilk olarak nüfusun belirli bir sayıda olması gerekiyor; buna göre kırsal nüfusu olarak sayılabilecek büyüklük OECD’ye göre km2 başına 150 kişinin altında yaşanan yerler, bu tanım ülkelerin yönetimlerine göre değişebiliyor. Türkiye’nin kırsal alan tanımı, kırsal kalkınma strateji belgesinde yapılmış, nüfusu 20.000 kişi ve altı yerleşimler kırsal alan kabul edilmiştir. Şüphesiz bu tanımda AB uyum sürecindeki Türkiye’de AB uyum kriterlerini sağlayabilme; tarım ve kırsal kalkınma desteklemelerinin dağıtılmasının kolaylaştırılması da hedefler arasındadır. Burada bahsedilen nüfus kırsal alanı tanımlamak için kullanılan bir değerdir. Yoksa kanunumuzda ayrıca köy, kasaba, belde, belediye ve büyükşehir belediyeleri için belirlenmiş kriterler vardır. Merak edenler için Doç. Dr. Muzaffer Bakırcı hoca ‘Türkiye’de Kırsal Kalkınma’ isimli kitabında teknik tanımları ayrıntılı olarak yapmıştır.

Kırsal kalkınma

Kırsal alanların nüfusuyla ilgili de çokça tartışma yapılmaktadır. 2012 yılında Türkiye’de il ve ilçe merkezinde yaşayan nüfus oranı yüzde 77,3 belde ve köylerde yaşayan nüfus oranı da yüzde 22,7 idi. Yapılan bir yasal düzenleme ile 16 bin 800 köy belediye sınırlarına dâhil edilerek mahalle haline getirilmiştir. 2016 yılında il ve ilçe merkezlerindeki nüfus oranı yüzde 92,3’e yükselmiş olup belde ve köylerdeki nüfus ise yüzde 7,7’ye düşmüş bulunmaktadır. Bu yasal düzenlemenin amacı yerleşim yerlerine daha iyi hizmet getirmek olarak açıklanmıştır.

Bugün kırsal alanlarda kırsal turizm, ormancılık, küçük gıda imalatları vb. tarım dışı işlerin de olduğu yerleşim birimleri bulunmaktadır. Ancak tarım yine kırsal alanlarda en önemli sektördür. 2017 yılı verilerine göre tarımda istihdam çalışan nüfusun yüzde 20’sine tekabül ediyor, yani 5 milyon kişinin biraz üzerinde. Tarım sektörü hala Türkiye’nin önemli istihdam kapısı olmaya devam ettiği görülmektedir. Tarım sektöründe çalışan kesimin 2.8 milyonu erkek, 2.3 milyon kadın, bu rakam toplamda tüm ülkede çalışan erkeklerin yüzde 15,5’i, çalışan kadınların da yüzde 30,7’sini oluşturuyor. Burada eleştiri ücretsiz aile işçilerinin de sayılarak, tarımda çalışan sayısını arttırıyor gözükmesidir. Resmi olmayan verilere göre tarımda çalışanların yarısı kayıt dışı çalışıyor. Buradan hemen sonuç çıkarabilmek için bütün resmi görmek gerekebilir, istihdam potansiyelimiz düşünüldüğünde bu kadar nüfusu şehirlerimizin kısa zamanda kabul edebilmesi, bu olası göçte insanlarımıza geçimlerini sağlayabilecek bir ortam oluşturulması gerçekçi bakıldığında söz konusu değildir. Bu bakımdan kırsalda insanlarımıza istihdam sağlayacak, geçinmelerini sağlayacak kırsal kalkınma politikaları ileriki dönemlerde yapısal sorunlarımızı çözmede çok önemli bir konu olmaya devam edecektir.

Kırsal kalkınmada kanunda belirtildiği gibi amaç, kırsal alanlarda tarım ve tarım dışı istihdamın geliştirilmesi,  gelirlerin artırılması ve farklılaştırılması, kadın ve genç nüfusun eğitim ve girişimcilik düzeyinin yükseltilmesine yönelik tedbirlerin alınmasıdır. Devlet bunu gerçekleştirmek için kırsal kalkınma program, proje ve faaliyetlerine ilişkin düzenlemeleri yapar ve kamu kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamaya çalışır.

Kırsal kalkınmaya giriş şeklinde devam eden yazının sonuna geldik. Yazıyı burada bitirirken yazılarımın kırsal kalkınma, tarım politikaları ve tarımsal desteklemeler çerçevesinde olacağını amacın okuyucuyu meraklandırmak olduğunu belirtmek isterim. Kırsal kalkınma konularına ilgi duyanlar için Prof. Dr. Cevat Geray hocanın tarihsel süreçte kırsal politikaları incelediği ‘Dünden Bugüne Kırsal Gelişme Politikaları’ kitabını, Prof. Dr. Zülküf Aydın hocanın farklı disiplinlerin çiftçiliğe bakışını incelediği ‘Çağdaş Tarım Sorunu’ kitabı, Prof. Dr. Metin Uğurlu hocanın ‘Küçük Köylülüğe Sermaye Kapanı’ kitabını ve Doç. Dr. Dilek Çiftçi Yeşiltuna hocanın kırsal dönüşümü küreselleşme ile incelediği ‘Küreselleşme ve Kırsal Dönüşüm’ kitabını önerim. Belirtemediğim kitaplar için meslek büyüklerimin affına sığınıyorum. İyi okumalar dilerim…

08.01.2019. İstanbul

Sonraki Yazı: Türkiye’de Kırsal Kalınma 2, Kırsal Neden Desteklenmeli?

The post Türkiye’de kırsal kalkınma appeared first on Çiftlik Dergisi.

Türkiye’de Kırsal Kalkınma 2: Kırsal Neden Desteklenmeli?

$
0
0

Zir. Yük. Müh. Osman İnan
osmaninan1985@gmail.com

Türkiye’de Kırsal Kalkınma 2

Kırsal Neden Desteklenmeli?

Önceki Yazı: Türkiyede Kırsal Kalkınma

Geçen haftaki yazıda kırsal alan tanımı, kırsal nüfus durumu ve kırsal kalkınma amaçlarından kısaca bahsederek bir giriş yaptım. Bu hafta daha çok üzerinde duracağım konu kırsal alanlar neden desteklenmelidir olacak. Bu konuda ayrıntılı bilgi isteyenler yazının sonundaki kaynaklara göz atabilirler.

Öncelikle kırsal alanlardan kentsel alanlara göç olduğu ülkemizin bir gerçeğidir. Kırsal kalkınmanın amaçlarından biri de kırsal kesiminde yaşam koşullarını iyileştirmek ve bu yaşam koşulları dezavantajının kişinin göç etmesini zorunlu kılmasının önüne geçmektir. Burada kırsal kalkınma politikaları ekonomik ve sosyal koşulların iyileştirilmesini sağlamakla yürütülebilir. Kırsal alanların en önemli ekonomik faaliyeti tarımdır. Tarımsal hedeflerin tutarlı bir şekilde belirlenmesi ve politikaların bunlara uygun etkin yöntemler uygulanması esastır. Prof. Dr. İsmail Hakkı İnan hocanın Tarım Ekonomisi ve İşletmeciliği kitabında tarım politikası amaçlarını sıralamıştır: işletmenin gelir amacı, bir çiftçinin bir yılda elde ettiği gelirin bir sanayi işçisinin bir yılda elde ettiği gelire eşit olması hedefi, diğeri ülkenin kendine yeterli üretimi gerçekleştirebilmesi hedefi, diğeri bütün üretim faktörlerini en fazla verim almak için kullanması hedefi, diğeri tarıma dayalı sanayilerin oluşturulması ve en fazla istihdamın sağlanması amacı, diğeri en fazla üreticisi olduğumuz ve en ekonomik ürettiğimiz ürünlerin dış ülkelere satılması amacıdır.

Kirsal

Kırsal kesimden göçlerin ekonomik nedenlerin dışında da çok çeşitli nedenleri vardır. Bu yazıda yalnızca kırsal alanlarda neden destekleme yapılması ile ilgili ekonomik yapıyla ilgili bilgiler vereceğim. Daha ayrıntılı bilgi için Kırsal kesimde yaşanan göçlerle ilgili Dr. Ertuğrul Güreşçi hocanın çok uzun yıllardır çalışmaları var, son kitabı Çeşitli Yönleriyle Kırsal Göç kitabını okumanızı öneririm. Kırsal alanlarda, kırsal turizm veya bölgenin özelliğine bağlı birkaç hizmet sektörünün yöreyi canlandırması gibi bölgesel az sayıda örnek hariç tarıma bağlı bir hayat sürülmektedir. Tarımda da bölgelere göre, dönemler itibariyle yetiştirilen ürünlere göre ve arazi büyüklüğüne göre değişir ancak ülkemizde üreticilerin çoğunun küçük çiftçi olduğunu düşünürsek kırsalda sermaye birikimi çok zayıftır.  

Çiftçi doğal koşullara bağlı üretimini yapar. Çok yıllık bitkilerde yıllarca ürün almayı, tek yıllık bitkilerde yine yılda bir kez ürün almayı bekler. Ürününün beklediği verimde gelip gelmeyeceğiyle ilgili daima şüpheleri vardır. Ürününü aldı, istediği fiyattan satabilecek mi, piyasa çok büyük arz ve talep çok değişken olabilmektedir. Hiçbir çiftçinin bu piyasa koşullarını tahmin edebilme gücü yok, hiçbir öğenin piyasa yapmaya da gücü yoktur. Burada olması gereken devletin devreye girmesi meslek örgütleri, odalar, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarının görüşünü alarak, etkin bir bilgi ağıyla piyasada oluşabilecek açıkları sezmesi ve önlemler almasıdır.

Kırsal alanlarda günlük yaşantıda paranın akışında yavaşlık vardır. Çiftçiler ürünlerini hasat ederler, hasat ayı veya onu izleyen birkaç ay harcamalarını yaparlar, borçlarını kapatırlar, ertesi senenin girdilerini büyük ihtimal bankalara veya tefecilere borçlanarak alırlar. Hane halkı ihtiyacı çok büyük bir kesimde içerden karşılanır, kendi az sayıdaki hayvanlarının etinden, sütünden, balından faydalanabilirler. Kırsalda köye, esnaf kesimde küçük işletmelerden oluşur. Beldede para harcayan memur olmaktadır. Burada daha çok geçimlik üretimden söz edebiliriz, kırsal kesimin birbirleriyle ve diğer yerleşim birimleriyle çokça ticarete giriştiğinin söylemek mümkün değildir. Ülkemizde kırsalda çok büyük bir kesim için gündelik yaşamda para bulmakta sorun yaşanmaktadır. Kırsalda günlük hayatın özeti bu şekildedir.

Kırsal alanlarda etkili bir sermaye yapısının oluşması için bahsetmekte fayda var Mithat Paşa’nın memleket sandıkla başlattığı süreçte geldiği noktada Tarım Kredi Kooperatiflerinin uzun süredir üzerinde çalıştıkları katılım bankacılığı yöntemine geçerek tarım kesimine daha etkin bir hizmet sunmaları gerekmektedir. Bu sistemin ayrıntılarını merak edenler Dünya gazetesinden gazeteci Hüseyin Gökçe beyefendinin Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürü Fahrettin Poyraz beyefendi ile olan röportajını okuyabilirler. Bunun yanında Ziraat Bankasının daha çok kırsal kesime kredi vermesi gerektiği, ya da daha etkili olabileceği çok sayıda uzman tarafından tanımı yapılmış uzmanlaşmış tarım bankalarının ya da tarımsal kooperatif bankalarının kurulması gerekmektedir. Tarımda kredilendirme televizyon reklamlarında gördüğümüz bankaların verdiği kredilerin yanında ufak çaplı olmaktadır. Bu vesile ile aklıma geldi; yapımıza uygun kendi modelimizi üretmemiz gerektiğini düşündüğümden Türkiye için bir model olarak görmediğimi belirtmekle beraber, Bangladeşli Prof. Dr. Muhammed Yunus’un İsrafı Önleme Vakfı yayınlarından çıkan grameen bankası ile ülkesinde kendi mikro kredi uygulamalarını anlattığı ‘Yoksulluğun Bulunmadığı Bir Dünyaya Doğru’ isimli kitabını tavsiye ederim.

Bu hafta yazımı burada bitiriyorum. Daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler için, Prof. Dr. Arslan Zafer Gürler hocanın ‘Tarım Ekonomisi ve Politikası’ kitabını, Prof. Dr. Mustafa Acar hoca ve Yrd. Doç. Dr. Selma Aytüre hocanın ‘Dünyada ve Türkiye’de Tarım ve Tarım Politikalarının Geleceği’ isimli kitabını, Prof. Dr. Gülten Kazgan hocanın ‘Tarım ve Gelişme’ kitabını ve Doç. Dr. Okan Gaytancıoğlu hocanın İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan ‘Türkiye’de ve Dünyada Tarımsal Destekleme Politikaları’ isimli kitaplarını okumalarını öneririm.

12.01.2019

Sonraki Yazı: Türkiye’de Kırsal Kalkınma 3

The post Türkiye’de Kırsal Kalkınma 2: Kırsal Neden Desteklenmeli? appeared first on Çiftlik Dergisi.

Türk Tavukçuluk Tarihimizden Kesitler

$
0
0

ŞİMDİ SÖZ SIRASI MUDURNU TAVUKÇULUK

ŞİRKETİNİN ORTAĞI SÜREYYA ASTARCI’DA

Erkan KONURALP

(Fotograflar Çiftlik Dergisi arşivinden alınmıştır.)

Bugün Türkiye’nin neresine giderseniz gidin “Mudurnu” deyince hemen tanırlar, bilirler… Mudurnu Bolu’nun tarihi bir ilçesidir, Son yıllarda İpek Yolu Festivali, restore edilen evleri ile ismini duyurmaktaysa da Mudurnu’yu asıl ülkeye tanıtan Mudurnu Tavukçuluktur. Bir ilçeden bir marka yaratan Mudurnu Tavukçuluktur. Hatta Mudurnu markasının değeri, tesisler el değiştirirken neredeyse gayrimenkullerinin değerine yakın fiyata satılmıştır. İşte ülkeye böylesine önemli bir marka kazandıran köyleri

ve Bolu’nun ilçeleriyle birlikte bir zamanlar muhteşem istihdam sağlayan ve katma değer üreten Mudurnu Tavukçuluğu sahiplerinden Süreyya Astarcı bilinmeyenleri aydınlattı. Süreyya Astarcı, ortağı Tevfik Türesin le beraber uzun yıllar önce başladıkları tavukçuluk serüvenin hikâyesini ayrıntıları ile dile getirdi.

Süreyya Astarcı Kimdir ?

Ben Mudurnu da ticaret yapan bir ailenin çocuğuyum. İlkokuldan sonra ticarete başlayacağım diye şartlandırmıştım kendimi. Dükkânda çalışmaya başlamanın planlarını yapıyordum. Öyle bir dükkândı ki işyerimiz çividen tutun şekere basmadan nalına kadar her şey vardı. Okuyamadım ama benim yetiştiğim yer Sultanhamamı ve Tahtakale. Ben buralarda ticareti öğrendim. Askerden geldiğim hafta işimi büyütmeye başladım ve toptan bakkaliye işine başladım. Mudurnu’ya Fruko ve Pepsi’yi ilk ben getirdim. Bolu’da İlyas Karamanlı vardı oda Pepsi bayisiydi. Bende onun kadar mal satıyorum; ancak ben Mudurnu da sattığım için ve Mudurnu ilçe olduğu için beni onun sorumluluğu altına verdiler. Bu kez de ondan mal alacağım diye çok büyük mücadeleler verdim. Dedim ki büyümek lazım kendi kendime. Kolay değildi kabuğumu kırmak ama başarmalıydım. Bolu Belediyesi Muhasebe Müdürü Yavuz Kınacı’nın desteğini alarak bir depo bulduk. Oraya dükkân açma kararı verdim. Ama oraya istediğim dükkânı bir türlü açamadım.

Ancak o arada da tavukçuluk macerası da başladı. Yem kimyevi gübreyi Mudurnu ya ilk ben getirdim. Aynı zamanda süt yemi civciv yemi satıyorum. Daha broilercilik yok. Bu anlattıklarım 1965 yılında oluyor. Tevfik Türesin Bey evinin bahçesinde ufak çaplı yumurta tavukçuluğuna başladı, bende ona yem veriyorum. Tevfik Bey, benim aynı zamanda ürünlerimini reklamını gezdiği yerlerde yapıyordu. Ziraat teknisyeni olduğu için ticaret yapamıyordu, Onun için zirai ilaçları da ben satıyordum. Tavukçuluğa yemcilikten başladım. Adapazarı’nda üretim yapan devlete ait yem fabrikasının bayiliğini aldım.

Radyocu Selahattin ve ben üçümüz birlikte otururken, Tevfik Bey bize kümes yapalım önerisinde bulundu.

Aylığı 120 Lira kira ile ziraat odasının hayvan ahırı vardı askerlik şubesinin kenarında orayı kiraladım. Oraya broiler civcivi lazım ve İzmir’den bulduk. Ben burada kümesi hazırlarken Tevfik Bey ve rahmetli Selahattin Ağabey civcivleri İzmir’e almaya gittiler. Üç bin civciv almışlar; ancak gelirken civcivlerin ikiyüzü telef olmuş. Neyse tavukları kümese yerleştirdik. O dönem şimdiki gibi aşılama da yok. Tavuklar hastalandı ardından Selahattin Ağabey de hastalandı. Eyvah dedik. Hayvanlar koksidiyoz (ishal) oldu.

Neyse biz o devreyi efa cefa çıkardık. Canlı olarak tavukları Ankara ya götürüp Ankara’nın tanınmış tavukçusu Fazlı Kul’a sattık. Zarar etmedik o devreden ancak karda etmedik. Tavukçuluğun tüm sermayesi de dükkânın parası. Biz paraları tavuk işi için bol bol kullandık. Sattığımız tavukların parasını bir süre alamasak da kısa zaman sonra alabildik.

Ben ardından tavukçuluğu bırakıp bakkaliye’ye ağırlık verdim. Bolu’dan kırk iki iyi müşterim vardı. Ve diğer bakkallara duman attıracak kapasiteye ulaştım. Büyük firmaları dize getirmeyi başardım. Bu arada Tevfik Bey hala memuriyete devam ediyordu. Selahattin ağabey dükkâna döndü. Tavuk işindeyken de devam etti. Ben bakkalcılığa devam ederken Belediye Başkanı Selahattin Baysal’ın kümesi var. Tevfik yumurtacılığa yöneldi ve bunu piyasada satıyor. Ancak Belediye Başkanı Baysal satamadığı için tavuklar elinde kalmış ve bana rica ettiler satmam için, o zamanlar Ankara’nın en eski tavukçusu var. Fazlı Kul’a gittim ve bu ürünleri almalarını teklif ettim. Daha sonra Çepni köyünden biri daha benim tavukları satıverin dedi.

Evet, bir baktık biz ıskarta tavukları haftada bir gün Ankara ya götürüp satmaya başlamışız. Ve bu esnada broilercilikte bir hayli canlandı ve o dönemin en büyük ismi ve modern Türk tavukçuluk sektörünün emekçisi İzmir’li Henry Benazus. O arada 60 ihtilalin de emekli olan subaylar da tavukçuluğa başladılar. Ve Henry’i bile zorlar duruma geldiler. Ondan sonra Tevfik bana geldi ve tavukçuluğa yeniden başlamayı ve ortak olmayı teklif etti. Kendisine radyocu Selahattin ile görüşmeden onun da rızasını almadan ortaklık yapamayacağımızı söyledim. Ancak Selahattin ağabey en sıkıntılı anımızda bizi bırakmıştı. Neyse Selahattin Abiye gittik ve “Biz yeniden tavukçuluğa başlıyoruz. Bizimle var mısın abi?” dedik. Ancak bize “Ne tavuğu? Ben yokum artık bu işte” dedi. Her neyse biz iki ortak olarak Tevfik Türesinle yeniden çalışmalara başladık. Henry Benazus’dan civciv bayiliği almayı başardık. Yine Adapazarı ndan yem alıyoruz. Güntav dan yemlikler alıyoruz. İlk olarak 5–10 binle kapasitemiz başladık. Yetiştirdiğimiz tavukları canlı olarak Fazıl Kul’a satıyoruz. Ardından burada kesime başladık. 1975 yılında İstanbul dan iki kesim ustası getirttik.

Tabii şimdiki gibi dondurucularda yok. O dönem tavuklar kesilip havuzlara atılıyor. Ardından aynı fiyattan Fazlı Kul’a kesilmiş hayvanları vermeyi teklif ettik ve o da kabul etti. 1976 Yılının Mart ayında Artık bir dükkân açma zamanı geldi ancak Tevfik Bey bu arada hala memurluğa devam ediyor. Eti kendim götürüyorum araçla. Bir Pazar günü kaymakam Tevfik Bey ve ben bir görüşme yaptık ve Tevfik’in Ankara ya tayini konusunu konuştuk. Çünkü dükkânı Ankara da açacağız. O da işin tutup tutmayacağı konusunu tam göremiyordu. 1 Nisan günü dükkânı Maltepe de açtık. Tavuklar açık kamyonla IOU credits, such as those created by hypothecation (now called money, or bank money) issue into the money supply, stand in as money, and then extinguish upon returning to the ledger. taşındığı için Nisan ayında sıcaklar nedeniyle sıkıntılar baş göstermeye başladı. Almanya’dan bin bir zorlukla bir frigofirik araç satın aldım. Belediyeye hibe ettim ve Belediyeden aracı 10 yıllığına resmi plakalı aracı kiraladım.

Evet, resmi plakayla tavuk taşıyoruz o dönem. Hem kira bedeli verdiğim için durum belediyenin de işine geliyor. Biz yaz dönemini de bu araçla geçirdik. Şoförün biri kaza yapınca araba paramparça oldu ancak zaten işlerimize araç yetmez olmuştu. 1975’te kesimhane yaptık, 1976 da Ankara da dükkân açtık.

Ben o zamanlar Bolu’da bulunan yemci Hacı Yusuf’un Bolvit’in en iyi bayisiydim. Otuz gün vadeyle yem alıyordum. Hacı Yusuf Bey röportajda kendisi de ifade etti, çok ihtiraslı bir adamdı. Birden bire yemi peşine çevirdi sonra baskıyı daha da arttırdı. Bu yaptığına şükretmemiz gerek zira bir şekilde yem fabrikası yapmaya bizi mecbur bıraktı.”Kötü komşu insanı elek saç edindirir” misali ben kızdım hatta fabrikanın girişine Hacı Yusuf’un resmini asacağım dedim. Yedi ayda fabrikayı bitirdim.

O zamanlar biz bu günün tersine tavuğu kırmızı etin üç katına satıyoruz.O dönem kırmızı et 10 lira, biz satıyoruz tavuğu 30 liraya. Oysa bizim satmamız gereken fiyat 3 lira; ancak bu fiyata mal etmemiz mümkün değil. Böyle olması için soya fasulyesi lazım. O dönem soyanın ne olduğunu bilen yok.Ağaçta mı yetişir, yerde mi kimse bilmiyor.

Evet, araştırmalarımızı yaptık en iyi Karadeniz’de yetişir dediler. Ordu’da çiftçilere Alım garantisi vererek soya fasulyesi ekmelerini önerdik. Soya fasulyesi yaş başladı yanmaya. Malı kurtarmak ve kurutmak için ben rendering makinesinde soya kavurmaya başladım. Parayı kurtarmak için pişirdim onun içinde, Binbir zorluklar çektik. Ve kattık yeme. Bu sayede soya fasulyesini yemde biz kullandık. Aksini ispat eden varsa buyursun gelsin karşıma.

Vergi Olayı…

Hayrettinin eşi Bolu da memurdu ancak Hayrettin çalışmıyordu. Tevfik beyin çocukluk arkadaşı Turan Albay’dan Salıbeyler’den kümesler aldık. Orada broilercilik yapacağız. O dönemin şartlarına göre devasa tesis gözüyle bakılıyor. Avukat Tuncel Ethem Yılmaz ın önerisi ile Tevfik bey’in arkadaşı Hayrettin’i bu kümeslerin başında görevlendirdik. Hayrettin Çorumlu’ydu ve bize Çorum’a tavuk satacağım dedi. Ancak Hayrettin o dönem parayı batırdı. Ben kimseyi icraya vermem. Zaten adamın parası varsa gelir öder. Kalemim kuvvetlidir, hemen üstünü çizerim. Hiç kimseyi icraya vermeyi adet edinmedim kendime. Tevfik üstüne gitti olayın ve Hayrettin’e icra gönderdi. Ve Hayrettin’in arabasını aldı. Ardından Hayrettin bizi vergi kaçakçılığı yaptığımız gerekçesiyle şikâyet etmiş.O dönem de vergi kaçırmaya gerek yok. KDV yok, fatura yok, teslim fişi var sadece. Bunlar Özal döneminde çıkan uygulamalar. Eş zamanlı Ankara İstanbul ve Mudurnu’daki evlerimiz arandı, telefon rehberlerimize kadar alınarak 40 çuval evrak götürüldü operasyonlarda. Daha sonra Hayrettin’in bizi şikâyet ettiğini ispatladık.

Danışma Meclisi Üyesi ve Maliye Bakanı Adnan Başar Kafaoğlu bir kanun çıkardı ve o kanun sayesinde cezalar ödeyerek bu sıkıntıyı atlattık. O dönem ama devasa bir büyüme gerçekleşti, ihracata başladık bir taraftan. Anormal büyümenin verdiği sancıları çekiyoruz bir diğer yandan.

YÜZDE BİR OLAYI

1983 de Mudurnu Tavukçuluk A.Ş. olduk, o dönem yüzde 50 yüzde 50 ortağız. Tevfik Bey Kayınbiraderi Muzaffer Resne’ye az bir hisse verelim dedi. Bunu fabrika müdürü Senayi duymuş biraz da ona verelim dedim. İki tarafa toplam yüzde bir hisseyi yarı yarıya verdik. O NOT. dönem bilgisizlikten dolayı yüzde 1’i kaybettik kendi rızamızla. Ama bilmiyoruz o dönem böyle işlemleri.

Senayi dedi ki Tevfik Beye hissesi sende, Süreyya beyin hissesi bende.” Sonra fabrika müdürü Senayi (Senayi Gökçe) işten ayrılmak istedi. Yarım hisseyi önce bana sattı. Daha sonra aynı hisseyi Tevfik Bey’e sattı. Senayi’nin yaptığını kimse yapmaz. Böylelikle yüzde 50 yüzde 50 dengesi bozuldu. Tevfik Bey çoğunluk hisseleri ele geçirdi. Her neyse 1988 Mayıs’ında ben geldim şirketin başına geçtim. 1991 senesinin ekime kadar direkt kendim yönettim fabrikayı. Öyle bir yönetme ki, bir kişiye dahi imza yetkisi vermedim. Muhasebe müdürü imzalar ardından benim imzam olmadan ödeme yapılamazdı. Bir kuruşu dahi takip ederek Mudurnu Tavukçuluk un o dönemki servetini oluşturdum.

Ardından Tankut Bey’i(Tankut Baytaroğlu) buraya getirdik ve yetki verdik. 1991–1995 e kadar çalıştı. O dönem aslında burayı Koç Holding’e satmayı düşünüyorduk. Buraya fiyat değer tespiti yapıldı. 14 Eylül 1995 te ben Mudurnu Tavukçuluk’tan ayrıldım. Ben ceketimi alıp kurtulmaya baktım.

Mudurnu Tavukçuluk aslında o dönemlerde batmayı başladı. Aslında Mudurnu tavukçuluk batmadı, içi boşaltıldı. O zamanki genel müdürümüz Tankut Bey’in (Tankut Baytaroğlu) yaşanan problemlerden dolayı hala Türkiye ye girişi yasak. Oradan aldığım parayla Mudurnu Tavukçuluk tan aldığım parayla ertesi gün gidip Masstaş ı aldım. Nakit parayla alındı Masstaş. Küçük oğlum Erkan Astarcı’yı fabrikanın başına koydum. Masstaş, Gentaş derken devam ettik, bir sene sonra oğullarım bu işi bırakma kararı aldı.

Tevfik Türesin’le ayrıldıktan sonra hiç görüşmedim ardından kendimi eğitime adadım ve çocuklara burs vermeye başladım.

Herkes bana kitap yazmayı öneriyor. Ancak benim yazacağım kitapta bir çok kişi rencide olur.

Eğitimle ilgili nasıl girişimler yapıldı

Mudurnu da Tavukçuluk Yüksek Okulu vardı. Okul perişan vaziyetteydi müdahale ettim. Orada da kalmadım. Abant İzzet Baysal Üniversitesine bağlı olarak Süreyya Astarcı Meslek Yüksek Okulu nu kurdum.

Şimdi de sınavlara hazırlanan öğrencilere destek olmak için ücretsiz dershane açtım. Yüzde yetmiş beş başarımız var. Devlet üstün hizmet madalyası aldım. Yaptırdığım okula AİBÜ benim ismimi verdi. Bunlar benim hayatımın en büyük anıları, çok mutluyum. İçimden çıktığım ilçeye hizmetler verebildim. Devlette benim bu hizmetlerimden ötürü onere etti. TBMM Başkanı’nın elinden ödül aldım.Şu anda bütün işim hayır işleri ile ilgilinmek.

(Katkıları nedeniyle Çiftlik Dergisi Bolu bürosu Temsilcisi Aydın Özpelit ve Zeki Ercivan-Bolu Gündem gazetesine teşekkür ederim)

The post Türk Tavukçuluk Tarihimizden Kesitler appeared first on Çiftlik Dergisi.

Türk Tavukçuluk Tarihimizden Kesitler

$
0
0

 

 

NURETTİN GÜRSOY DENEN MİSYONER…

 

Erkan KONURALP

 

 

 

(Fotograflar Çiftlik Dergisi arşivinden alınmıştır.)

 

 

 

image_135171

 

 

Gelişen modern tavukçuluk sektörümüzün temeline indiğimiz zaman bir “Maceracı” grubun bu sektörün temel taşlarını oluşturduğunu görürüz.Bir Hanri Benazus ve İsmail Keskinoğlu ve Vural Görener’in sektöre hizmetlerini önceki yazılarımızda anlatmıştık.Bu hizmetler sürerken yeni gelişmekte olan damızlık kuruluşlarımız ülke çapında bir seminer yarışına girdiler.Bu yarışmalar bütün amacı emekçilerin bilinçli olarak üretim yapmaları içindi.

 

Kimler yoktu ki bu seminer grupları içinde.Ülke çapındaki seminer toplantılarına katılan misyonerler içinde Prof.Dr. Mahmut Akkılıç,Prof.Dr.Rüveyde Akbay,Prof.Dr.Erdoğan Finci,Prof.Dr.Nejat Aydın,Prof.Dr.Mustafa Arda,Doç.Dr.Erol Şengör,Uzman Veteriner Hekimler, Nurettin Gürsoy,Turgut Atılgan,Kaya Demirözü,Ali Babila,Kamuran Baştuji,Birsen Akçadağ,Yavuz Sayın,Erhan Uçtu,Emin Çetinkol,Güney Gökçelik yer alıyordu.Şu an unuttuklarımız varsa özür dilerim .

 

TAVUKÇULUK TOPLANTISINDA BİR CUMHURBAŞKANI

 

 

 

özal semp

 

Tavukçuluk kuruluşlarımız büyük bir hızla büyürken Sivil Toplum örgütleri de aynı hızla yollarına devam ediyorlardı.Bunlaıın en önemlisi Bilimsel Tavukçuluk Derneği’nin toplantılarına Prof.Dr.Rüveyde Akbay’ın daveti ile Cumhurbaşkanı Turgut Özal gelerek açılışları yaparak sektörü onore ediyordu.Bunun ne demek olduğunu anlamak için şimdiki toplantılara Tarım İl Müdürü veya Müsteşar yardımcılarının iştirak ederek açılış yapmaları çok güzel bir örnek gibime geliyor.

 

 

Bu saydığımız grup, şu an yapılan 5 yıldızlı otellerdeki seminerlere inat, kümeslerde ve is kokulu köy kahvelerinde bilgilendirme yapıyorlardı.Bu misyonerlerin kaldıkları otellerden bit ve pire kaptıklarına ben çok kez şahit oldum.

 

 

gürsoy kümesteUntitled-2Okuyucuların Uzman Veteriner Hekim Nurettin Gürsoy adını bu yazılarımızda çok rastlayacaklar.Bu isim Türk Tavukçuluk Sektörü’nün bir temel taşıdır.O yıllarda kimin başı sıkışsa veya sorunu olsa mutlaka Nurettin Gürsoy ile temas kurmak isterdi.Bir de şu an ve aramızdan ayrılan tavukçuluk uzmanlarının yetişmesinde mutlaka Nurettin Gürsoy’un katkısı vardır.

 

Nurettin Gürsoy’un en unutulmaması gereken bir hareketi de emekli olmadan başlayan ve ölümüne kadar devam eden Çiftlik serüvenidir.Nurettin Gürsoy İstanbul Kadıköy Kurtköy’deki yumurta yönlü tavuk çiftliğinde yatıp kalkardı.Oysa tanıyanların yakından bildiği İstanbul Üsküdar’da boğaza kıyısı bulunan bir yalı sahibi idi.Ama o bu güzel manzarayı bir kenara iterek tavukçuluk sevdası ile çiftliğinde yatıp kalkardı.Onu tanımayanlar çifliğe yumurta almaya geldiklerinde kendisini bakıcı bilirlerdi.Bu yayında onun çifliğindeki fotoları ile de göreceksiniz.

 

Bana olayları yaşayanların, başta rahmetli Nurettin ağabeyin eşi rahmetli Necdet ablanın ve bizzat yanında olan rahmetli Prof.Dr.Erdoğan Finci’nin çok konuşulacak bir hikayesini  nakledeyim.

 

Nurettin Gürsoy Şaban Daştan ile

Nurettin Gürsoy Şaban Daştan ile

 

Nurettin Gürsoy, Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsü’nda tavuk laboratuvarında şef görevini yürütürken eğitim görmek için yanına gelen veteriner hekimlere karşı çok sert bir insandı.Bu sertliğinin yanında incancıl yanlarıda sayılamayacak kadar çoktu.Pendik laboratuvarına gelen veteriner hekimler eğitim sırasında öğle yemeklerini Nurettin Gürsoy ile birlikte yerlermiş.Bir iki gün geçtikten sonra eğitim gören veterinerlerin bir olay çok dikkatini çekmiş.Çünkü Nurettin Gürsoy’un eşi Necdet abla hergün kendilerine tavuklu pilav getirirmiş.Bu iş bir süre geçtikten sonra iş anlaşılmış ve tavuklu pilavın kaynağı tesbit edilmiş.Günlerden birgün Erdoğan Finci laboratuvara ekim için Haydarpaşa Numune hastanesi ve Haydarpaşa lisesinin damında beslenen güvercinlerden almak için çatıya çıkar bir bakar ki güvercinler eskisi kadar yok.Orada bulunan hizmetliye sorar fakat istediği cevabı vermek için hizmetlinin niyetli olmadığını anlar. İşi sıkı tutar ve hakikati öğrenir.Meğer hergün tavuklu pilav yediğini sanan veteriner hekimler damdan yakalanan güvercinlerle yapılıyormuş.Bunu hayatta iken ben sorduğumda ilginç bir cevap almıştım Gürsoy’dan.Nurettin Gürsoy bana memuriyet sırasında eline geçen ücretle nasıl beş altı kişiyi de besleyebilirdim ki.Diyerek ilginç cevabı vermişti.Nurettin ağabeyle haftanın hemen hemen 3-4 gününü birlikte geçirdiğim için daha çok unutamayacağınız hikayeleri sizlere aktaracağım.

 

Nurettin gürsoy 1

gürsoy ve arkadaşları pendikte

Bu kez iki maceracıdan bahsedeceğiz.Bunlardan biri Tevfik Türesin diğeri de Süreyya Astarcı.İki ortağın hayat hikayelerini ve Mudurnu tavukçuluk şirketini sizlere tanıtmaya çalışalım.

 

Şimdi tam Mudurnu Tavukçuluk şirketini ele alacak iken bir baktım Bolu Basınında Süreyya Astarcı ve Tevfik Türesin’in şirket ile ilgili açıklamaları, röportajları çıktı.Hem Ankara’da Mudurnu Tavukçuluk Şirketinin Maltepe’deki bürosunda her gidişimde patronlar tevfik Türesin ve Süreyya Astarcı ile mutfakta yediğimiz öğle yemeklerini unutmam,bir de İstanbul’da Uğur ve Oktay Türesin ile birlikte yurtdışından getirilen soslarla ahçıbaşının pişirdiği piliç çeşitlerini yiyerek yeni lezzetler bulmamızı da.

 

İstanbul’da Uğur ve Oktay’ın her zaman yanında oldum ve fikirlerimizi paylaşarak  çok güzel günler geçirdik.

 

Şimdi Bolu Gündem Gazetesinde gerek Tevfik Türesin’in,gerekse Süreyya Astarcı’nın yazılarını her iki işadamı da haksızlık yapmamak için aynen yayınlıyorum ve isterlerse diğer açıklamalarını da bekliyorum.Saygılarımla.Yer kısıtlılığından Süreyya Astarcı’nın hatıratını gelecek yazımızda ele alacağız.

 

Tevfik Türesin Ve Mudurnu Tavukçuluk…

 

 

 

Tevfik Türesin ve Süreyya Astarcu

 

 

Sayın Tevfik Türesin sizi tanıyabilir miyiz, sizin aileye “Çarşambalılar” deniliyor. Bu deyim nereden geliyor?

1936 yılında Mudurnu da doğdum. Kökenimiz çarşambalı. Daha önce Mudurnu nahiyesiydi, daha sonra Seben oldu. Bize Çarşambalılar denir. Benim babaannem Çarşambalı, yani Seben in Ustasofular köyünden. Onun haricinde bir dedemizde oradan Mudurnu ya içgüveysi gelmiş. Yani hem anne tarafından hem baba tarafından Çarşambalıyız. Dolayısıyla Çarşambalılar denir. Benim babamın adı Mustafa Türesin ama Çarşambalı Hafız diye geçerdi. Babam işadamıydı, kerestecilik, manifaturacılık yaptı, kundura tezgâhları vardı. Mudurnu ya yerleşmişler. Zaten Mudurnu yla Seben in farkı yok. At ile 5–6 saatlik yol. Çarşamba da yani Seben de iki manifatura dükkânımız vardı. Nallıhan da da vardı. Biz üç kardeşiz. Abim Mehmet Türesin, ablam Saime Türesin. 1951 de ortaokulu bitirdim. Mudurnu ortaokulunun ilk öğrencilerindenim. Süha Beyin babası Yusuf Ziya Alparslan benim baş hocamdı. Hatta ölmeden 1 sene önce Abant ta karşılaştık, görüştük. Hatıralarımızdan bahsettik.

 

Yusuf Ziya Hoca, matematik hocasıydı. Bende vasat bir talebeydim, pek ders çalışmazdım. 32 kişiydik, 6 kişi geçti ortaokul bitirmelerde. 6 kişinin içinde ben vardım. Birinci karne 1-2-3, 1-2-3… Böyle toto oynar gibi. O zaman ikinci karne yoktu. Bitirmelerde 1 ay sıkı çalıştım. Yüzde yüz kalacak diyorlardı hocalar ama direkt geçtim. Yusuf Ziya hocam geldi çekti beni bir kenara, “Sen kopya mı çektin” dedi.” Hiç tahmin etmiyorduk senin okulu bitireceğini”, dedi. Ardından 1952 de İstanbul Ziraat Lisesi ne gittik Halkalı ya. Orada 3 sene yatılı olarak okudum. Ziraat Lisesi o zaman 3 taneydi. İzmir de, Bursa da ve İstanbul da vardı. Çok kaliteli bir okuldu. Sonraki yıllarda çoğaltılınca dejenere oldu bu okullar. Bu okuldan mezun olanların tümü hayatlarında başarılı oldular. Şerafettin Erbayram da Bursa mezunudur. Şükrü Türker de bizim okuldan mezun. Okulu bitirdik, esas tavukçuluğa orada başladık. İstanbul daki okulda öğleye kadar kitap okurduk, öğleden sonra da uygulamalı eğitim görürdük. Ve tavukçuluk dersi vardı. Tavukçuluk da o zaman yeni gelişiyor. Legorin cinsi var, New Hampshire var.

 

Orada kuluçka makineleri vardı. Gazlı makinelere koyardık, gece arkadaşlarla nöbet tutardık. Gaz eksilir, çoğalır diye. İrfan Bey Amerika ya gitti, 2 sene kaldı. 2 sene sonra gelişte New Hampshire ırkı daha yeni çıktı. Hem et, hem de yumurta, kombine bir ırk. Türkiye de yok. Uçakta koliyle getirdi bunları. Biz bunu makinelere bastık. Oradan sanırım 220 civciv çıktı. Bunları büyüttük, geliştirdik. Türkiye de o zaman New Hampshire ırkını biz yetiştirdik. Hayvancılığa kafam yatıyordu. Orada peynir, süt, kaymak, tereyağı ve şarap bile yaptık. Uygulamaya yönelik bir eğitim aldık, İnek dahi sağdık. Ayamama Deresi diye bir yer vardı, biz ot biçerdik. Hep üretime yönelik eğitim aldık. Ziraat Mühendisleri gelirdi, onlara şu şöyle, bu böyle diye bilgi verirdik. Eğitim 3 yıl sürdü. Seben ve Mudurnu da manifatura dükkânlarımız vardı. Mudurnu da en zenginler içerisinde gösteriliyoruz.

 

Yok, ben memuriyete gireceğim, diyerek dükkânları ağabeyime bıraktım. Memuriyete girdim, 1964 te ziraat odası kuruldu. Biz ziraat odasında tabii üyeydik. O zaman Bolu da teknik ziraat müdürlüğü vardı. İlçelerde de ziraat teknisyenliği vardı. Ziraat teknisyeni olarak çalıştım. Bir ziraat odası kanunu çıktı, zirai işlerle uğraşılması lazım. 200 tane legorin, 200 tane aldım New Hampshire damızlık, Horozlu bunlar. Bunlardan çıkan yumurtalardan civciv çıkardık. Göynük e, Mudurnu ya, köylülere damızlık civciv dağıttık. Ericek in babasına Mahmut Abi ye ben veriyordum civcivlerini. 1967 de ziraat odası bırakalım bu tavukçuluğu dedi. Ben o tavukları satın aldım. Tavuk çok kıyametli, Beyaz ete devam etmeye karar verdim. O zaman hy-line ırkı çıktı, yumurta tavuğu. Dedim ki, broilere başlayayım. O arada sene 1969 du. Radyocu Selahattin var. Onunla iyi konuşuruz. Süreyya Astarcı da vardı. Onlara dedim ki, “Sizde bu işe girin. İyi para kazanılıyor. Beraber yapalım.” Düşünüp taşındılar, “Olur” dediler. Selahattin Ağabey, Süreyya Bey ve ben ortaklık kurduk. Ziraat odası tavukları sattıktan sonra boşalan bir yer vardı. Orayı kiraladık. İzmir den gittim. Giderken hava çok iyiydi, güllük gülistanlık. Dönerken Kızılcahamam a geldik, bir kar başladı. İki silindirli uyduruk bir arabayla gitmiştik. Bolu ya geldik, Mudurnu yolu kapalı, dediler. 2 bin ya da 3 bin tane hayvan var. İnsan bile donar. Kapalı olsa da ben gideceğim dedim. Kapalı olan bölgeye geldim. Araba hafif olduğu için gazda sıkışmış soğuktan. Araba batmadan yüze yüze Tepe Karakolu nu geçtik. 200 tane ölü çıktı, eğer bu işi bilmesem yarısı giderdi.

 

Kümeste daha evvel yumurta tavuğu olduğu için oradan bulaşan mikropla tavuklarımız hasta oldu. Ortaklardan Selahattin Ağabey de bu nedenle rahatsızlandı. Ortaklar bozuk çalmaya başladı ve ortaklık bozuldu. Ama hiç zarar etmeden ayrıldık. Yumurta satmaya devam ediyorum. Ereğli den yumurta almak için geliyorlar. Ben köylerden yumurta topluyorum bu arada. Verdiğim tavukların yumurtalarını topluyorum. Haftada 30-40 bin yumurta topluyordum. Ereğli den bir toptancı gelip alıyordu. Bir kısmını da ben Ankara ya satıyordum. Ben 50 kuruşa Ankara da satıyordum. Bana “Aptal mısın, bu fiyata satılır mı?” diyorlar. Diyordum ki, “Ben Ankara yı öğreneceğim.” O arada ufak tefek broilerde yapıyorum. Ben işi geliştirdikçe etrafa da yayım yapıyorum. Diyordum ki, “Şu kadar tavuktan şu kadar kazandım. Sen de yap. Sen de yap.” diye diye1970 yılında 6-7 kişiyi inandırdım. Onlara da kendi kümesim gibi baktım, ilgilendim.

 

 

Tevfik Türesin 2013

 

 

Sene 1973. Yine Ankara ya gidiyorum işler için Fazlı Kul a. Birgün bir baktım Süreyya bakkaliye yaptığı için Ford kamyonu vardı. 2 tonluk. Onunla kafesleri yüklemiş tavuk yüklüyor. “Hayrola” dedim, “Hani sen tavukçuluk yapmayacaktın?” dedim “Ağabey bugün hususi geldim, ben seninle yeniden ortak olmak istiyorum.” dedi bana. Öyle deyince, “Selahattin Ağabey, sen ve ben üç ortaktık. Şimdi Selahattin Abi yi bırakıp nasıl ortak olacağız?” dedim. Ondan sonra bana dedi ki, “O zaten istemiyordu.” Sonra Selahattin Abi ye gittik. Yeniden ortaklık yapmak istediğimizi söyledik. “Sende yeniden ortak olur musun? dedim. Olmam deyince, ben Süreyya yla yeniden ortaklığa başladık. Ama ortak olurken benim kurulu düzenim var. Yumurta işim var, pazarım var, ayda 7 bin broiler çıkarıyorum, 20 kişiyle çalışıyorum. Bir binek arabam var, birde minibüsüm var ayrıca. Ekipmanım var, hayvanım var. Benden bu kadar şey varken, “Nasıl ortak olacağız? Bize bir minibüs yetmiyor. Sen bir kamyon alırsan, AS 600 ler çıktı o zaman, ortak olalım” dedim. “Tamam” dedi. Ama araba bir hafta oldu gelmedi. Sonradan dedi ki, “Babam razı olmuyor, AS 200 alalım.” O zaman dedim, ortaklığı ayırıyoruz. Bunun üzerine gitti, ertesi gün kamyon çekildi. Ve ortaklık öyle başladı.

 

Ben o zaman hala devlet memuruydum. Görevime devam ettim. 1974 te kesimhane kurduk. Kesimhane de çalışacak adamları Süreyya gider bakkal dükkânını çalıştırırdı. Hafta da 3 gün de kesim yapardık.

 

Sizin memuriyetinize ticaretin zararı olmadı mı?

 

O arada beni ticaret yapıyor, diye beni kaymakama valiye şikâyet etmişler. O zamanda teknik eleman olduğumuz için kaymakam vali bize pek fazla karışamaz. Konu teknik ziraat müdürlüğüne intikal ediyor. Teknik ziraat müdürü de Şadan Bey. Bir gün telefon etti, “Mudurnu ya geliyorum” dedi. “Öğlen Meram a gideceğim, bütün memurlarda oraya gelsin” diye söyledi. 6 tane teknik elemanız, hepimize ne yaptığımızı sordu. Herkes bir şeyler söyledi, bana sorunca da bende, “Akşam İzmir den 5 bin tane civciv geldi, onların yerleştirdim. Sabaha kadar da başında bekledim.” dedim. Diğerlerine doğru konuşarak, “Bakın arkadaşınız nasıl çalışıyor? Görüyor musunuz? Siz memur musunuz, ziraatçı mısınız? Bir de böyle adamı şikayet ediyorsunuz, öyle mi?” dedi. “Bundan sonra Tevfik in kılına dokunana ben dokunurum, ona göre ayağınızı denk alın.” dedi. Bu söz üzerine hepsi mosmor oldular.

 

Tabii, ondan sonra rahatladım. Önümüz açıldı. Eğer Şadan Bey bu operasyonu yapmasaydı, tavukçuluk ölmüştü. Ondan sonra daha rahat çalıştım. Baktık büyüyoruz. Pazarlama da sıkıntılar başladı, dedim pazarlamayı kendimiz yapacağız. Ankara ya bir dükkân açalım dedim. 1976 da Ankara Maltepe ye dükkân açtık. Dükkanı açtım açtığımız gün istifa ettim.Akşam hayvanları kesiyorlardı, o zaman kutu falan yok. Önüne bir demir arkaya bir demir. Gece boşaltırdım. Sabah gelirdim mesaiye. Bu şekilde günlerce aylarca uyumadan günde bazen 18 saat çalışmakla, bazen ardı ardına 36 saat çalışarak istifa edinceye kadar bu işi yürüttüm. Bugüne bugün Süreyya Bey bir kere araba şoförü olarak gelmedi. Bir tavuk sepetinin üzerinden tutmadı. Bir sıkıntıya geldi mi onun bir hastalığı vardı bağırsaklarından yatardı. Pazarlamayı ele alınca o sıra Ankara da Gima Marketleri vardı.Ben hemen Gimaları bağladım. O zaman 18 di sonradan 26 ya çıktı. Onlara bizzat servis yapıyorum. Tavukları naylon poşetlere koyuyoruz. Gazetelere reklâm veriyorum bir taraftan. Böyle tanıttık kendimizi. Biz o esnada belediye mezbahanesinde tavuğu kesiyorduk. Tamburlu yolma ve haşlamayla. Bir işçim vardı Hasan Duman. Bir günde eliyle 400 tavuğu yolardı. Öyle bir ustalığı vardı. On kişinin yolduğu 600 tane. O tek başına 400 tane. Mesela bir gün tavuk kesmiyoruz. Hasan Duman ı Süreyya Bey gider dükkânında çalıştırırdı

 

1974-75 yıllarında kurduk biz eski kesimhaneyi.Tavukçulukta yatırımları durdurmak, üretimi ve pazarı stabil tutmak beraberinde iflası getirir.Hani bisiklete binen birinin sürekli tempoyu arttırarak pedal çevirmesi gibi dolayısı ile tavukçuluk sektörünün ne yatırımı biter ne üretim planlamaları kesimhane yem fabrikasını, yem fabrikası kuluçkahaneyi, kuluçkahane üretimi doğurarak gider.Firma, ama öz kaynakla ama değişik finansman şekilleri ile yürür. Devlet yasal düzenlemeleri yapar .Tavukçuluk fuarlarında kurdele keser yani dışardan gazel atar bütün yük organizasyonu yürüten kişilerin üreticilerin ve emekçilerin sırtında dır.işte bu bağlamda Tevfik Bey kendisi farkında olsa da olmasa da gelecekte firmasını bekleyen büyük yatırımlar vardır.Ya büyüyeceksiniz ya da bu kadarı bana yeter deyip olduğunuz yerde kalıp bir müddet sonra batacak-sınız.Oyunun kuralı budur.İşte Tevfik Bey i bekleyende kesimhaneden sonra yem fabrikasıdır. Yem fabrikasının yapılış hikâyesini Tevfik Bey den dinleyelim.

 

 

462644

 

 

Hacı Yusuf a gelelim. (Hacı Yusuf Yar bir süre önce hayat hikâyesini anlattığımız Bolvit yem fabrikasının sahibi) Hacı Yusuf tan yemi alıyoruz. Ankara da Et Balık a giden kasaplar dönüşte bizim dükkâna kuyruğa girerlerdi. İyi mal satıyoruz. Daha sonra Hacı Yusuf demez mi, “Ürettiğiniz tavukları bana vereceksiniz. Yoksa size yem vermeyeceğim.” Tavukları istiyor. Eee, yem fabrikası yapmamız farz oldu. Ama para yok. Sene 1978, hemen Ziraat Bankası na gittim. Hayatım oradan al, buraya ver, şeklinde para toplamakla geçti. Ziraat Bankası na projemi anlattım. Bankadan onay aldım. “Başlayın, biz gelip bakacağız” dediler. Fabrikanın yapıldığını bu arada Hacı Yusuf duymadı. Duysa zaten yemi keser. Bir gün Göynük e gitmiş, dönüştü uğradı. Geldi her zamanki gibi, şu inşaat ne diye sordu. Ben yem fabrikası deyince, “Nasıl yaparsın?” dedi. Bende “Sen tavukları ben alacağım diyorsun. Oysa bizim Ankara da pazarımız var” dedim. O da “Artık size yem yok” dedi. Hemen Hangry Benazus u aradım. Bize haftada 60 ton yem. Yem işini böyle ayarladık. İzmir den yem geliyor. Bankadan heyet geldi baktı, fabrika bitmiş.

 

Yok alamadık. Sordum, ne oldu bizim kredi? “Siz fabrikayı bitirmişsiniz, sizin krediye ihtiyacınız yok” dediler. Nasıl olur, işe başladıktan sonra harcamaları faturalandırdık. Verin kredi dedik. Yok, hayır vermem dediler. Burada komünist bir adam vardı. Kooperatif olsaydınız belki verirdim, dedi.

 

Fabrika 7 milyona çıktı. İflas ediyoruz. Çark dönmüyor. O sıra rahmetli Rahmi Arıkan var. O Halk Bankası nda yönetimdeydi. İsmet Alver de Ziraat Bankası genel müdür muaviniydi. Zirai kredilere bakıyordu. Ziraat Bankası ndan aldılar, sonradan Halk Bankası na genel müdür oldu. Hemen Rahmi Abi ye gittim durumu anlattım, yanımıza hatta Selahattin Baysal ı da aldık. Mudurnu Tavukçuluk un kuruluşunda bütün Mudurnu Halkı, bütün çalışanları, Tankut Bey, memurlar, halk bütünleşti. Sadece benim emeğimle bu iş olmazdı. Dedim bir hafta içinde bunun çıkması lazım. Yoksa bu kadar emek boşa gidecek. Peki, dedi. İsmet Beyle görüştü beni de çağırdı. Mudurnu da da Halk Bankası var o zaman. Yeni kuruldu. Ondan bir hafta sonra 5 milyon kredi çıktı. Kurtulduk.

 

Fabrikayı kurduk ama neyle kurduk. Tevfik Türesin uğraşmasa fabrika mı kurulurdu? Ortalık toz duman olurdu. Yem fabrikası yapıldıktan sonra işin çehresi iyice değişti. 1981 de Et Balık la da çalışıyoruz. Oradan avans alıyoruz. Aldığım avans paralarla tırları aldık. 1981 de Humeyni iktidar oldu, İslami kesim diye heveslendim ve İran a gittim. İran a giderken Özal, Başbakanlık müsteşarı ve Başbakan yardımcısı. Ona gittim anlattım, iyi görüşüyordum o zaman. Oranın büyükelçisine gereken kolaylığın yapılmasını rica ederim şeklinde bir mektup yazdı. Altını da imzaladı. Aldım cebime koydum gittim İran a. Çok iyi karşılandım. İran Ticaret Bakanlığı ndan randevu aldı bana. Gittik, bir tane de tercüman bulduk. Daha Tankut Bey yok o zaman. Orada edindiğimiz bilgilere göre, bize tragomofik araba lazım. Araba bozulursa yolda tavuklar bozulur. Birde firogorofik araba lazım. İran dan Ankara ya geldik, oradan doğru Stockholm a gittim. Vabislerle görüştüm anlaşmaları yaptım. Siparişleri verdim. Geldim Fransa ya karton kutu örnekleri aldım. Tırları aldık ama dorseleri yok. En iyisi nerde var Amerika da Dorsey de. Oradan onları aldık. Onu da yine Yapı Kredi den teminat mektubu aldık. Onu da öyle hallettim. Ve 83 yılında 3 bin ton İran a bağlantı yaptım. Bin 500 tonu ben, bin tonu et balık, 500 tonu da Yupi. Henry Bey daha sonra vazgeçti.

 

“Ben veremeyeceğim” dedi. Henry Bey’inkini de ben üstlendim. Kaldı şimdi bin ton Et Balık a. Diyorlar ki, Et Balık a ortak ol Tevfik Türesin. Ben zaten kendimle uğraşıyorum, bir de Et Balık çıkıyor. 3 bin ton o dönem için çok büyük bir rakam. Böyle bir imkan yok o zaman. Tam Et Balık ı yoluna koyduk, hayvanları da bağladık, Et Balık ın şok tüneli göçmez mi… O zaman Et Balık müdürlüğe Rafet Yavuz vekaleten bakıyor. “Yapacak bir şey yok Tevfik. Şimdi ben bunu 15 gün ihaleye çıkaracağım.” dedi. 2 ay süre verdi. Dedik biz yandık. “Sen bana izin veriyor musun? Ben bunu 3 günde yapacağım. Yeter ki bana izin ver.” dedim. “Cuma başlayıp pazartesi sana teslim edeceğim” dedim. Mudurnu dan getirdim ustaları. Bir buçuk günde işler bitti, bir buçuk günde de kurudu. Pazartesi gittim genel müdüre, “Gel gidelim seninle Sincan a. Buzhane işi bitti.” dedim. Görünce şaşırdılar. Beni Et Balık ta tanırlardı ve beni oranın adamı sanırlardı. Tabii, o zaman Et Balık Kurumu ortağı diye laf çıkaranlarda oldu. 3 bin tonun 2 binini biz, bin tonunu da Et Balık yaptı. İlk ihracat, kendi tırlarımızla gitti. Havalı Kadir gidiş geliş 2 günde döndü. Şoförlerde de heyecan var o zaman.Yine Özal la Irak a gittik. Yine Özal la Kuveyt e gittik. İlk gidişimde Irak ı bağlayamadım ama Kuvet i bin 500 ton bağladım. Ardından Bahreyn i 2 bin ton bağladım. Daha sonra bin 500 ton Irak ı bağladım. Suudi Arabistan ı 700 ton bağladım. Derken organizasyon patladı.

 

Yüzde 10-20 ihracat olması lazım. Tavukçulukta bu sigortadır. Hep ben gönderiyorum, hep ben zarar ediyorum. Destek yok. Avrupa yla rekabet etmek kolay mı? Teşvik primi yok.

 

İş geliştikten sonra adı şirketten anonim şirketi olalım diye karar aldık. Yüzde 50-50 ortağız ama birde 3 üncü bir kişi lazım. Muzaffer de bizim kayınbirader de o zaman Mudurnu da çalışıyor. Süreyya nın sağ kolu benim değil. Muzaffer olur mu dedim, olur dedi. Yarım hisse ona verdik böylece. 49,75 benim, 49,75 hissede Süreyya nın. 15 gün sonra şirket kuruldu. Senai Bey de (yem fabrikası müdürü) bunu duymuş “Ben çalışmayacağım” dedi. Daha evvel de kendi kayınbiraderi “Hulusi Patoğlu olsun” dedi. “Olmaz” dedim. Senai Bey bak darılıyor, diye ona olur dedim. Yarım da ona verdik. O yarımın yüzde 0,25 ini ben, diğer 0,25 ini de Süreyya Bey verdi. 1987 de Vehbi Koç Abant a gelmiş. Cuma namazı içinde Mudurnu ya geldi. Bize de geleceğini bildirdi. Saatte 4 binlik kesimhaneyi de yeni kurduk. Koç a gezdirdik. Hayran kaldı. “Bu kırsal bölgede böyle bir tesis kurmuşsunuz. Ben Maret e bir dünya para verdim. Burası Maret kadar var. Sizi tebrik ederim. Ama bu eserin çevreye faydalı olması için ne karılarınızın ne de çocuklarınızın sözüne bakmayın.” dedi. O sırada da Mustafa Astarcı üniversiteyi bitirdi. Onların üniversite masraflarını da biz ödedik. Şirket ödedi. Bitirdikten sonra işleri karıştırmaya başladı.

 

O sandı ki beni şikayet ettiler. Fabrikaya geldi orada gördüm ben Koç u. Daha sonra hep ağabey diyen Süreyya Bey, yan çizmeye başladı. 88 in Mayıs ında genel kurul var. O arada yine sıkıntı var. Bize para lazım. Bankacı tanıdıklarım var. Aradım yardımcı olalım dediler ama ekspertiss yapılması lazım dediler. Ekspertizi yolladık. Ekspertiz bankadan Nuri Bey gitti. Ertesi gün geldi. “Tespitleri yaptınız mı?” dedim. O da, “Ağabey yok ama size kötü bir haberim var. Süreyya Bey Senai Bey in hisselerini almış” dedi. Bedava verdiğimiz hisselere Süreyya Bey yüksek miktarda para vermiş. Hisseleri Şubat ayında satmışlar haberimiz yok. Hemen Senai yi aradım, “Böyle bir şey var mı?” diye sordum. “Evet, ağabey, sizi arayacaktım ama korktum.” dedi. “Yahu sen bu hisseleri sattın da bana niye haber vermiyorsun. Sana o hisseleri ben vermedim mi?” dedim. “Kaça sattın?” diye sordum. O da söyledi. “Ya ne yaptın? Ben sana Süreyya nın verdiğinin 10 misli misini verdim. Sen neden aldandın? Neyse seni bak Oktay, Uğur bir ağabey gibi sever, sen bu akşam bir daha düşün. Bana yarın haber ver.” dedim. Senai Bey i Dedeman a hapsetmişler, kapıya da iki kişi dikmişler. Ertesi gün geldim yazıhaneye.

 

Ticaret kanunlarını karıştırıyorum, bir açık bulabilir miyim, diye. Orada, “Hisse satışları yönetim kurulundan geçmedikçe kabul edilmez.” diye bir madde buldum, rahatladım. Ama adam hisselerini temsil etmeye diye vekalet vermiş. O zaman ne olacak? Şirketi yüzde 50-50 ye kilitleyecek. Şirketi kayyuma teslim edecek. Feleğim şaşırdı şimdi. Sonradan düzeltiriz ama genel kurul benim için önemli. Hiç uyumadım. Sabah yazıhanede düşünürken, telefon çaldı. “Abi ben Senai. Oktay ve Uğur u çok seviyorum. Ben hisseleri size vereceğim” dedi. “Tamam, teşekkürler.” Dedim. Neredesin diye sorduğumda, “Dedeman Otel deyim ama göz hapsindeyim.” dedi. Genel kurul Turgutreis te. Genel kurul pazartesi bu olay cumartesi oluyor. Oktay la Dedeman a doğru gittik. Otel yakının da bir kişi önde koşuyor, iki kişi de arkadan onu kovalıyor. Bir baktım koşturulan Senai. Hemen attık arabaya Senai yi oradan kaçırdık. Resmen sinema filmi gibi. Altındağ noterini çağırdım. İşlemler için. Aradığımız noter hepimizi tanıyor. Tutmuş benim telefondan sonra Süreyya Bey e telefon etmiş. Tankut un evi Süreyya Bey in evi yan yana. Aradığımız noterin evi de bizim bir alt sokağımızda. Notere giderken Süreyya Bey e söylüyor. Onu da Tankut un karısı duyuyor. Ardından Tankut durumu öğrenip, aracındaki mobil telefondan beni arıyor ve “Abi noterle Süreyya bey konuştu. Süreyya Bey apar topar inip noterle gidiyorlar.” dedi. Çubuk a notere gittik. Noter kapatmış, pazartesi gelin yaparız, dedi. Ardından Elmadağ a geldik, olmadı. Sonra Kırıkkale ye geldik, orada açtıramadık. Keskin de Nizamettin Abi nin oğlu var. Adı Ömer. Ömer i aradım. Durumu anlattım, “Abi emrin olur” dedi. Notere gittik. Genel kurulda kilitlemek için vekalet verdirtmiş Süreyya. Böylelikle genel kurulda Senai yi Süreyya Bey temsil edecek.Yüzde 50-50 ye kilitleyecek. Ben dedim, şimdi bu Senai yi arar. Hacettepe de Mehmet Ali var. Genel sekreterlikte. Dedim bir hastam var. Bunun acil yatması lazım. 3 gün hastanede kalacak. Hastaneye yatırdım. Otele falan koysam hemen bulacaklar. Geldik genel kurula. Ben yıpranmışım. Hükümet komiseri geldi Süreyya ya soruyor, yönetim kurulu başkanı kim? Ben de benim dedim. Ardından yoklama yapıldı. Senai Gökçe deyince hemen çıkardım noterden vekaleti… Dedim oyunu ben kullanacağım. Ben çıkarıp vekaleti gösterince bunlar şaşırdı. Onlarda kendilerinde olduğunu düşünüyorlar. Bir vekalet Şubat ayında alınmış, benimki de yeni tarihli. Komiserde şaşırdı. Bunlar bağırdılar, çağırdılar. Olmaz dediler. Ticaret Bakanlığı na bir soru soruldu, son tarihli olan geçerli. Ben aldım dilekçeyi elime. Ben bir önerge verdim. Tevfik Türesin, Muzaffer Resne, Uğur Türesin. Şimdi onlar iyot gibi açıkta kaldılar. Onlardan yönetime kimse girmedi. Bana sonradan gelenler oldu. Ayrılmayın diye sözler söylediler. Dedim, özür dilesinler benden. Geldiler özür dilediler. Sonra ben jest olsun diye Süreyya Beyi yönetim kurulu başkanı yaptım.

 

 

6310üüü

 

 

1991 de milletvekili oldum ama güzel çalışılıyor. Bir sıkıntı yok. Ne zaman milletvekili adaylığına soyundum arkamdan kazanamaz diye laflar söylemiş. Düşünün bunu diyen ortağım. Bir gün olsun benim milletvekilliğim için uğraşmadı. Milletvekili seçildik ev kaynadı kalabalıktan. Süreyya yok. Süreyya yine hasta olmuş. O zaman Süreyya ile koptuk.

 

Resmen de 1995 te ayrıldık. Sene 95, 15 senede hisselerde hakimiyet bende olmasına rağmen onun yüzde 50 hakkını korudum. Kimse yapmaz bunu. İsteseydim on defa onu sıfıra indirirdim. Sermaye artırımı yaparak. Bir kere sermaye artırımı yapacağız. 65 milyon yatırması lazım. Bu parayı yatıracak mısınız? diye Mustafa ya sordum. O da paramız yok dedi. Ya o zaman hisseniz 24 e iner dedim. Bir hafta sonrada genel kurul var. Bunun hisseleri aşağı çekilince ben vicdan azabı çekerim. Koç a satmaya çalıştılar. Onun vereceği fiyata onun hisselerini alayım dedim. Alacağım ama para yok. Borsaya açılacam. Satarım ama o fiyata olmaz dedi.Şimdi Gentaş ın Yönetim Kurlu Başkanı Ahmet Kahraman girdi araya anlaştık.Ayrıca mülk aldı, İstanbul da dükkan, Bolu da apartman. Salıpazarı nda 5 bin dönüm arsa var onu aldı.

 

Toplam miktarı bir söyleseniz hisseleri ne kadar aldınız?

 

Vallaha her şey dâhil. Toplam yirmi milyon doları buldu.5 milyon dolarda öyle aldı. Birde ceketi aldım çıktım diyor. 15 milyon dolar aldı 1995 yılında. O zaman faizler yüzde 80-90 larda. O zaman Mastaş ı aldı Gentaş. Ahmet kahraman a gittim, dedim bu bir iş sahibi olmasa sağa sola sataşır. Onda para var, sizinde paraya ihtiyacınız var. Ona hisse verin dedim. Dediler, 50 milyonunu versin bana yüzde 40 ını alsın Mastaş ın dedi. Aldık başına geçirdik.6 ay sonra Kahraman hesaplara bir bakıyor 80 milyar zarar. Tevfik Türesin değil ki 23 sene kahrını çeksin. Ondan sonra onu yönetimden aldılar. Onu oraya ortak yapmıştım.

 

Herkes Mudurnu Tavukçuluk un batışını, Oktay ve Uğur un aşırı lüks yaşam tarzına bağlıyor.

 

O devede kulak.99 yılında Ecevit iktidara gelince hükümet programında faizleri yüzde 50 nin üzerine çıkarmayacağız, doları da 900 liradan yukarı çıkarmayacağız diye taahüdü var. Biz bu vaade göre kapasiteyi yüzde 100 arttırdık. Bizim o denli bir kredimiz vardı ki, Ziraat Bankası yüzde 55 le kredi verirken, biz yüzde 35 le spot kredi bulduk ve üstelikte özel bankalardan. 10 milyon işletme sermayesi, 7 milyon hayvan vardı devrede günde 150 bin kesiyorduk. Ancak sonradan anladım ki o arada birde başımıza sabotaj gelmiş.

 

Kapasiteyi yükselttik ya bir de ismi lazım değil yem fabrikasına danışman aldım. Adam benden habersiz yem fabrikasında rasyoları değiştirmiş.

 

Uğur Türesinin oğlunun sünnet düğününde Hülya Avşar Assalist

Uğur Türesinin oğlunun sünnet düğününde Hülya Avşar Assolist

 

Rasyon yem fabrikaların da kullanılan formülasyonlara denir. Adam dediğim gibi rasyoları değiştirmiş.Başladı hayvanlar yem atmaya yani hayvanlar yedikleri yemi sindiremiyorlar.Olduğu gibi dışarıya atıyorlar bu böyle üç ay sürdü.Bu üretim sahasında ½ oranında kilo kaybına sebebiyet verdi.Hayvanlar zayıfladı yüz günde inanamayacaksınız yüz günde üretim sahasında otuz sekiz milyon zarar ettim.Bizi bu da yıkmazdı.Kasım 2001 de yüzde otuz beşle kullandığımız faizler birden bire yüzde yedi yüze çıkmaz mı, hatta yüzde bin ondan sonra yapacak bir şey yok ki biz yem fabrikasında uğradığımız sabotajın ve Ecevit in kurbanıyız.Devletin sözüne güvendik.Oktayla Uğurun yediği ne ki..

 

O ara Süreyya işçileri üzerimize kışkırttı. Para olsa neden vermeyeyim. Astarcı yardımcı olacak ama Türesin ler istemiyor diye yaygaralar çıkarttı. Ben buna inanıp karşıma gelen kişilere dedim ki, Süreyya burayı 100 bin kesimle çalıştırabileceği sözünü versin ben burayı tek kuruş almadan teslim edeceğim. Bunu söylediğim kişiler sonra gittiler konuştular, ama yanaşmamış bu defada. Hani yardımcı olacaktı?

 

Ben öyle işlerle uğraşmam artık diye geri çevirmiş. Biz kredi arıyoruz. İş Bankası kredi verecekti. Koç la konuştum. Maret e telefon etti, Mudurnu yu bünyenize alın diye. Mustafa İş Bankası na gitti, Maret e gitti işleri bozdu. AK Parti yardımcı olacaktı. Başbakan Erdoğan eski Maliye Bakanı Unakıtan a talimat verdi. Kredi verin Mudurnu yu kurtarın dedi. İçeride casusları var. Milletvekillerine, bunlar kumar oynar, karı kızla yerler, içki içerler diye paraya yazık diye kışkırtmışlar. Sıkıştırınca Yüksel Bey ağzından kaçırdı. Mudurnu on senedir sıkıntı içinde. İnşallah Zuhal Bey bu işi becerir. On sene Mudurnu yu bu duruma getiren odur. Herkes mağdur, esnaf mağdur, köylüler göç ediyor. Mudurnu nüfusu 7 bindi, düştü 3500 e. Köylerin nüfusu 28 bindi, düştü 20 bine. Tam 5 bin aileye bakıyordum. Bu işi çözmemizi engelleyen Süreyya Astarcı. 2,200 işçim vardı, hiçbir işçimin bir gün sigortasını yatırmamazlık yapmadım. İşçi 1 günde çalışsa yatırmışımdır. 96 da iflas dairesi satışa çıkardı. İlhan Çetinkaya alacak dediler. O yapar diye bedava almasına itiraz etmedim. Mudurnuludur dedim. Neden etmedim. İşçi saldırıyor ya üzerime sırf işçi parasını alsın diye itiraz etmedim. Bu paranın 5 buçuk trilyonu işçilere gitti. İşçiler paralarını faiziyle aldılar. Hep ilkleri biz yaptık.

 

Tavuğu parçalamayı biz başlattık. İleri işlemeyi biz yaptık. Beypi ye, Ali Ericek e ben yardımcı oldum. Banvit e 15 gün kurs verdim. Keskinoğlu na kurs verdim. Tavukçuluğun ilerlemesi için elimden geldiğince herkese yardımcı oldum. Ama ben zor duruma düşünce hiçbirisi bir alo demedi. Bir tek Bolu dan Süha geldi.” Abi yapacağımız bir şey var mı diye? “10 gün beraber çalıştık. Şirketleri masaya yatırdık. Artık kurtuluş imkânı kalmamıştı teslim olduk.

 

Siz şimdi ne yapıyorsunuz Oktay la, Uğur ne yapıyor çok merak ediyoruz.Koca koca tesislerden geriye ne kaldı?

 

Bizim üzerimizde herhangi bir mal varlığı yok. İki oğlum bazı şirketlerde danışman olarak çalışıyorlar. Gelirleri oralardan ben ise biliyorsunuz milletvekili emeklisiyim. Milletvekili emekli maaşı ile yaşıyorum. Hemen kıyak emeklilik demeyin, biz ticari yaşamımız bitse de eşimiz dostumuz çevremiz olan insanız. Sosyal yaşamımız bulunduğumuz ortamda bu maaşla idare ediyoruz.

 

(Katkıları nedeniyle Çiftlik Dergisi Bolu bürosu Temsilcisi Aydın Özpelit ve Zeki Ercivan-Bolu Gündem gazetesine teşekkür ederim)

The post Türk Tavukçuluk Tarihimizden Kesitler appeared first on Çiftlik Dergisi.

Türk Tavukçuluğunun Gözdelerinden ŞEN TAVUK

$
0
0

TÜRK TAVUKÇULUK SEKTÖRÜNÜN GELİŞİMİNDE BÜYÜK EMEĞİ GEÇEN ŞEN TAVUK

VE HAŞİM GÜRDAMAR

EN%20P~1

İlk Kuluçkahane ve “Şenpiliç”in Doğuşu

 

Şen Tavuk,İstanbul Gebze’de broyler yetiştirerek işe başlamıştır. Ardından tavukçuluğun birinci adımı olan damızlık yetiştirmeye geçilmiştir. Gebze Şekerpınar’da kurulan ilk damızlık çiftliğinden sonra işler hızla büyümüş ve ilk kuluçkahane kurulmuştur. Haşim Gürdamar işin sistemli bir şekilde büyümesi içinentegrasyona gitmek gerektiğini görerek,kesimhane yatırımınıplanlanmaya başlamıştır. Bu süreçte ortaklar arasında haksızlık yaşanmaması için yeni bir oluşum ihtiyacı duyulmuş ve böylece 1988 yılında “Şenpiliç” kurulmuştur.

 

Bir süre sonra Şen Tavuk,Şenpiliç bünyesine dahil olmuştur. İki şirket birleşmiş ve ortakların payları yeniden düzenlenmiştir.

 

Haşim Gürdamar, tüm zamanını ve enerjisini Şenpiliç’i büyütmeye harcamıştır. 1992 yılında Şenpiliç’in ilk kesimhanesi Adapazarı, Geyve Ali Fuat Paşa’da faaliyete geçmiş, kuluçkahane de Adapazarı’na taşınmıştır.

 

Haşim Gürdamar: “Her başarı uğraşarak olur. Başarabilmek için önce fırsat çıkacak önünüze, ama siz de bunu değerlendirecek performansta olacaksınız.”

1980'Lİ YILLARIN BAŞINDA TOPLANAN DAMIZLIKÇI KURULUŞLARIN TAMBİLCİLERİ sÖĞÜTLÜÇEŞME'DE PAK TAVUK İŞLETMESİNDE TOPLANTIDA (Soldan:Şen Tavuktan Haşim Gürpınar,Tok Tavuk Bülban bey,Hür Holding Tahir Perek, Hollandalı damızlık  uzmanı,Pak Tavuk Yedvard  Bozacıyan    ,Ar Tavuk Mehmet Ülker ve Ayakta Pak Tavuktan Şaban Daştan (Fto;Çiftlik Dergisi Arşivi)

1980’Lİ YILLARIN BAŞINDA TOPLANAN DAMIZLIKÇI KURULUŞLARIN TEMSİLCİLERİ SÖĞÜTLÜÇEŞME’DE PAK TAVUK İŞLETMESİNDE TOPLANTIDA
(Soldan:Şen Tavuktan Haşim Gürpınar,Tok Tavuk Bülban bey,Hür Holding Tahir Perek, Hollandalı damızlık uzmanı,Pak Tavuk Yedvard Bozacıyan ,Ar Tavuk Mehmet Ülker ve Ayakta Pak Tavuktan Şaban Daştan (Foto;Çiftlik Dergisi Arşivi)

Tüm kazancı yatırıma dönüştüren Haşim Gürdamar, dünyada ve Türkiye’de görülen hızlı değişimin farkında olarak, sanayide küçüklerin yaşama şansının çok olmadığını gördüğü için stratejik olarak sürekli büyümeyi ve entegrasyonu geliştirmeyi hedeflemiştir. Özellikle maliyet avantajı elde edeceği alanlara odaklanarak yatırımlarını buna göre planlamıştır. Böylece, entegrasyonun önemli bir adımı olan yem fabrikaları coğrafi olarak yetiştirme çiftliklerinin yoğunlaştığı bölgelerde faaliyete geçmiştir.

 

Daha sonra Avrupa Birliği standartlarındaki Türkiye’nin en modern kesimhanelerinden biri olan Söğütlü Fabrikası devreye girmiştir. Türkiye’de aynı dönemde faaliyete geçen birçok tavuk markasının zamanla yok olduğu sektörde Şenpiliç, Haşim Gürdamar ve ekibinin planlı yönetimi ile istikrarlı ve sağlam bir şekilde büyümüştür. Böylelikle, markaya ait depoların da ağırlıkta olmasıyla kendi dağıtım sistemini kuran Şenpiliç, büyümeyi garantilemiştir.

 

Haşim Gürdamar: “Bir işi yaparken başkasının yaptığından iyi yapacaksın, daha ucuza mal edeceksin, çünkü tüketici senden daha iyisini daha ucuza bekliyor. Bunu nasıl yapabilirsin? Kılı kırk yararak yapabilirsin.Hem aklını hem yüreğini koyarak yapabilirsin.”

 

Şenpiliç’i 34 yılda Türkiye’nin en büyük 100 sanayi kuruluşundan biri haline getiren şirketin kurucusu ve Onursal Başkanı Haşim Gürdamar, artık yönetimi çocuklarına devretmiştir. Kışın Caddebostan’daki evinde, yaz aylarında ise Tuzla’daki yazlığında mütevazi bir yaşam süren Gürdamar, haftanın birkaç günü Şenpiliç Merkez Ofisi’ne gelerek gelişmeleri takip etmekte ve yöneticilere destek olmaktadır.

 

ipek üsütündağ

 

1978 – Haşim Gürdamar ve 5 arkadaşı tarafından Şen Tavuk’un kuruluşu

 

1980 – Gebze Şekerpınar’da ilk damızlık çiftliğinin kuruluşu

 

1982 – Gebze Şekerpınar’da ilk kuluçkahanenin faaliyete geçmesi

 

1983 – 14 Ocak’ta kuluçkahaneden ilk civcivlerin çıkması

 

1985 – Gebze Şekerpınar broyler çiftliğinin damızlık çiftliğine dönüşmesi

 

1988 – İkinci damızlık çiftliğinin Orhanlı’da kuruluşu

 

1988 – Şenpiliç’in kuruluşu ve Şen Tavuk ile Şenpiliç’in birleşmesi

 

1992 – Ali Fuat Paşa Kesimhanesi’nin Sakarya’da kuruluşu

 

1994 – Üçüncü damızlık çiftliğinin Sakarya İkizce’de kuruluşu

 

1996 – Dördüncü damızlık çiftliğinin Sakarya Alandüzü’nde kuruluşu

 

1997 – Adliye Yem Fabrikası’nın faaliyete geçmesi

 

2004 – Söğütlü Kesimhanesi’nin 1.hattının faaliyete geçmesi

 

2007 – Hububat Depolama Tesisi’nin faaliyete geçmesi

 

2008 – Söğütlü Sıcak Hat İleri İşlem Tesisi’nin faaliyete geçmesi

 

2009 – Şenpiliç Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin açılışı

 

2010 – Hendek Yem Fabrikası’nın faaliyete geçmesi

 

2011 – İkinci kuluçkahanenin Sakarya Sarıköy’de faaliyete geçmesi

 

2011 – Söğütlü Kesimhanesi’nin 2.hattının faaliyete geçmesi

 

Türkiye’nin “En büyük ilk 100 sanayi kuruluşu” içinde yer alan Şenpiliç; güçlü sermaye yapısı, 37 yıla yakın deneyimi ve her biri alanında ihtisas sahibi yaklaşık 2.000 kişilik uzman kadrosuyla Türkiye beyaz et sektörünün en güçlü ve saygın kurumlarından biridir.

34668

1978 yılında mütevazı bir broiler çiftliği ile faaliyetlerine başlayan Şenpiliç bugün;

 

24 damızlık çiftlik,

2 kuluçkahane,

2 yem fabrikası,

en ileri teknoloji ile donatılmış Söğütlü Kesimhanesi ile “Türkiye’nin en büyük ilk üç entegre tavuk eti üreticisi” arasında yer almaktadır.

Yılda 109.8 milyon adet piliç üretim kapasitesine sahip Şenpiliç, şu anda tevsii yatırımında olan ve 2014 yılının başında faaliyetlerine başlayacak Ali Fuat Paşa Kesimhanesi ile üretim kapasitesini yılda 170 milyon adet pilice yükseltmeyi hedeflemektedir. Kaliteden ödün vermeden tüketici memnuniyetini sürekli kılmayı temel ilke edinen Şenpiliç’in Sakarya’da bulunan üretim tesisleri ise yıllık 205 bin ton piliç eti üretim kapasitesine sahiptir.

 

Önce “Gıda Güvenliği

 

Şenpiliç için “gıda güvenliği” her şeyden önce gelir. Bu sebeple, kurulduğu ilk günden itibaren her geçen gün gelişen yeni üretim teknolojilerine yatırım yaparak, üretimden dağıtıma tüm süreçlerde tüketicilerine “sağlıklı ve güvenilir beyaz et” sunmaya özen göstermektedir. Üretimin, damızlık çiftliklerinden başlayıp, son tüketiciye ulaşana kadar geçen bütün aşamalarında her zaman aynı titizlik ve disiplin gösterilmektedir.

 

ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi şartlarında üretim yapan Şenpiliç Söğütlü Kesimhanesi; Avrupa Birliği’ne İhracat Yapabilecek Tesis Ön İzin Sertifikası’yla birlikte, TSE ‘den HACCP 13001 Belgesi alan “Türkiye’deki ilk piliç kesimhanesi”dir.

 

Şenpiliç tesislerinde Avrupa Birliği standartlarında teknolojik ve hijyenik koşullarda üretilen piliç eti ürünlerinin tamamının satışı da tüm Türkiye’de Şenpiliç’in kendi dağıtım kanallarıyla gerçekleştirilmektedir.

 

Tüm operasyonunu profesyonel kadrosuyla İstanbul’da bulunan genel müdürlüğünden yürüten Şenpiliç’in, genel merkez dahil 3’ü İstanbul’da, 2’si İzmir’de olmak üzere Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Karabük, Konya, İzmit, Lüleburgaz, Muğla ve Samsun’da Bölge Müdürlükleri bulunmaktadır.

 

Türkiye ve yakın coğrafyada “lider piliç markası” olma vizyonu ile çalışmalarına son hızla devam eden Şenpiliç’in misyonu ise; lezzetli olduğu kadar “kaliteli ve sağlıklı” ürünlerle tüketicilerin doğru beslenmesine katkıda bulunmak, sürdürülebilirlik anlayışıyla faaliyetlerini çevreye duyarlı olarak sürdürmek ve tüm paydaşları için “iyi bir iş ortağı” olmaktır.

 

 

1978 yılında mütevazi bir broyler çiftliği ile faaliyete başlayan Şenpiliç bugün;

 

24 damızlık çiftliği,

2 kuluçkahanesi,

2 yem fabrikası,

En ileri teknolojiyle donatılmış Söğütlü Kesimhanesi ile Türkiye’nin en büyük ilk üç entegre piliiç eti üreticisi arasında yer almaktadır.

 

kurumsal_yeni_1

 

Haşim Gürdamar, bugün Türkiye’nin en büyük ilk 100 sanayi kuruluşu içinde yer alan Şenpiliç’in kurucusudur.

 

 

“Oğlum korkma… Balık bile büyük denizde büyür.”

 

1932 yılında, Erzincan Kemaliye’ye bağlı bir dağ köyü olan Apcağa Köyü’nde dünyaya gelen Haşim Gürdamar, beş kardeşin en küçüğüdür. Henüz iki yaşındayken ne yazık ki babasını kaybeden Gürdamar, bu acı olayın üzerine İstanbul’a yerleşip, küçük bir bakkal dükkânının sahibi olan abilerinin yanına gelerek İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiş, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştur.

 

Haşim Gürdamar, hayat şartları yüzünden gerçekleştiremedikleri okuma hayallerini küçük kardeşlerini okutarak yerine getirmeye çalışan ağabeylerinin fedakarlıkları için Şenpiliç’in bugün geldiği noktayı: “Bu sadece benim başarım değil, aile dayanışmasının en güzel örneğidir” şeklinde tanımlamaktadır.

 

Orta, lise ve üniversite döneminde çalıştığı bakkal dükkânında, insan ilişkilerini, ticaretin ne hayatın ne olduğunu, güven ve güvensizlik kavramlarını öğrenmiş, edindiği onca tecrübe O’nu hayata hazırlamıştır.

 

Başarılı bir lise hayatından sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanan ve yoğun bir eğitimden sonra 1958 yılında İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Gürdamar, diplomasının, üniversite eğitimi boyunca edindiği bilgilerin ve ailesinden öğrendiği ahlaki değerlerin yanında çevresindekilerin kendisine duyduğu güven ve bir büyüğünün kendisine söylediği “Oğlum korkma… Balık bile büyük denizde büyür”cümlesiyle iş hayatına atılmıştır.

 

 

 

İlk olarak Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü’nde mühendis olarak çalışan Haşim Gürdamar, iki sene devlet memuru olarak çalıştığı Karayolları’nda mühendis arkadaşlarının kurduğu kooperatife girmiştir. Yedek subaylığını İstihkam Okulu’nun eğitim taburunda tamamlamış ve askerden dönünce serbest çalışmaya karar vermiştir.

 

Haşim Gürdamar: “Çocukken şöyle düşünürdüm; bana bir büro yapsalar, kasada otursam, paraları toplasam… Ancak şimdi diyorum ki; Hayır… Hayat o değilmiş. Hayat,‘değer yaratmakla’ anlamlı hale geliyormuş.”

 

“Hayat değer yaratmakla anlamlı…”

 

1970li yılların ortalarında taahhüt ve inşaat işlerinin dışında başka bir yatırıma girmek gerektiğini düşünen Gürdamar, o sıralarda hemşerilerinin, devletin de teşvik kredisi vererek desteklediği tavukçuluk kooperatifi kuruyor olmaları ve kendisine ortaklık teklif etmeleriyle tavukçuluk sektörüne adım atmıştır.

 

Tavukçuluk konusunu araştırmaya, fizibilite yapmaya başlayan ve bir süre sonra bu işi kendi başına yapmaya karar veren Gürdamar, yakın birkaç arkadaşıyla birlikte büyük ortak kendisi olacak şekilde 1978 yılında “Şen Tavuk”u kurmuştur. Köy kökenli olmasının getirdiği toprak ve hayvancılığa olan ilgisi bu seçimi yapmasında temel belirleyicilerdir. Daha önce sermaye koyarak girdiği işbirliği devam etmese de, sermayenin yanı sıra enerjisini, bilgisini ve yüreğini koyduğu Şen Tavuk büyümeye başlamıştır.

 

Haşim Gürdamar: “Bir işte başarılı olabilmek için birinin elini taşın altına sokabilmesi, büyük hissedar olması ve kendini tamamen o işe adaması lazım. Kişinin işini kendisinden de önde tutması, fedakârlık etmesi gerekiyor.”

 

 

Haşim Gürdamar’dan Çalışanlarına ve Gençlere Öğütler

 

“Türkiye’de iş hayatı açısından imkânlar bitmez. Gençler çıkıp‘Her şey yapılmış, biz ne yapacağız ki’ demesin. Yeter ki sen bunları yapmak için hazır ol ve kendinden fedakârlık et.”

“Çalışırken önce kendiniz, sonra aileniz, sonra ülkeniz için doğru olan işleri yapın. Zaten kendiniz için doğru olanı yaptığınız zaman ülkeniz için de doğru olanı yapmışsınız demektir.”

“Tasarruf etmeyi bilmek gerekir. Yani;hem herkesten iyisini, ucuza yapacaksın, hem tasarruf edeceksin. Kazancın tamamını harcamamak gerekiyor. Bir defa terazinin kefesini kendi lehine çevirirsen, öyle devam eder.”

“İnsan, o işe uygun olduğu zaman başarı gelir. Sadece işi sevmek yetmez. Yaptığınız işin karakterinize ve kafa yapınıza da uyması lazım.Doğru insanı doğru yerde çalıştırmak lazım.”

“Başarının hızlı gelmesini beklememek lazım. Hızlı olursa iyi olur tabii ki… Ama…Başarı çizgisi dimdik değil, istikrarlı bir şekildeyükseliyorsa daha iyi, daha sağlam demektir.”

“Sadece birkaç beyinle bir şirket yönetilemez. Üst yönetimden işçilere kadar herkesin aklıyla hareket etmesi gerekiyor. Kimse kontağı kapatmamalı. ‘Bu işi böyle yapıyorum, ama daha doğrusu var mı’ diye sürekli sorgulamak gerekiyor.”

“Yönetici her konuda bilgi sahibi olmalı. Örneğin; eğer bir fabrika yönetiyorsa, biraz hukuk bilmeli, biraz elektrik bilmeli. Şirket yönetiyorsa da‘insanı’ bilmeli.”

“Bir ürünü, bir hizmeti üretirken sadece üreten yönünden değil, kullanan ve tüketen yönünden de düşünmek en doğrusu olur.”

The post Türk Tavukçuluğunun Gözdelerinden ŞEN TAVUK appeared first on Çiftlik Dergisi.


Viewing all 28 articles
Browse latest View live